Çocukları Allah'la korkutmayın
Çocukları ateş, cehennem, yakma, azap gibi kelimelerle korkutmayın. Sabırla, yumuşaklıkla, anlayabilecekleri dille sorularını cevaplayın; onlara Allah'ı sevdirin.
ÇOCUK bu, soracak elbette "Allah nerede" diye. Bazen ona cevap yetiştirme telaşına gireriz.
"Gökte, cennette" deriz. Aslında bu soruyu "herkesin yüreğinde, vicdanında, daraldığı yerde, en güzel yerde, kalkacağı yerde, gözünün yaşardığı, yüzünün güldüğü, kısacası hayata dair her yerde olduğunu, mekân ve zamanla kayıtlı olmadığı, her an her yerde var olduğu" şeklinde cevaplamalıyız.
Anne, "Bak evladım, şu güzel çiçeği o yarattı; şu bembeyaz yağan karı damımıza o kondurdu; bizi ve her şeyi o yarattı; her güzellikte o var" demeli. Belki bu cevaplar çocuğun dünyasını daha iyi süsler.
Çocuk soruyor: "Allah bize benzer mi Bizi yarattığına göre bize benziyor değil mi" Baba bir an duraksıyor. Ne diyecek
"Evet" diyemez. Çünkü yüce Allah "muhalefetün lil havadis" yani "oluşmuş olan, yaratılmış hiçbir şeye ve kimseye benzemez" sıfatına sahip. "Hayır" dese cevap yetecek mi
Çözüm yolunu buluyor: "Bu ayakkabıyı kim yaptı Ayakkabıcı.
Peki ayakkabıcının gözü ve kulağı var mı Evet. Ama yaptığı ayakkabının gözü yok, kulağı yok, burnu yok. Hiç ayakkabıcıya benzemiyor değil mi İşte bunun gibi evladım. Yaratan da yarattığına benzemez."
YARATICI'YI SEVDİRİN
Çocuk bu, "Niçin Allah'ı göremiyorum" diye sorar.
Baba gülümser, "Gözümüz küçük, gözünü kapat ve güzel bir şey düşün. O anda O'nu görmüş olursun" der. Çocuk düşünceye dalınca baba yetiştirir ikinci cümlesini: Annesinden görme engelli doğan biri güneşi, ayı, kırmızı rengi, mavi rengi görüyor mu Hayır görmüyor.
Ama o görmüyor diye yok diyemeyiz değil mi Evet. İşte Rabb'imiz de böyle. Biz burada değil, öteki âleme gittiğimizde orada engel kalkacak, göreceğiz.
Görme engellinin de orada gözlerinin açılacağını ve renkleri göreceğini biliyor musun
Bir düşün evladım. Gözümüz şu duvarın arkasındakini göremiyor.
Çünkü gözümüz böyle programlanmış. Onun için en başta 'Gözümüz küçük, onun için göremiyoruz' demiştim.
Anne, çocuğuna yüce Yaratıcı'yı sevdirecek. Çocuğuna şöyle demeli: "Sen uykudayken senin üstünü örtmemi güzel Allah'ım içime yerleştirdi. Ben seni onun için öptüm." Çocukları yüce Rabb'imizle korkutmayın, ürkütmeyin. Onları; yakacak, yakmaya fırsat kollayan bir Allah anlayışıyla dinden uzaklaştırmayın. Hayattan soğutmayın. Hem Allah çocukları niye yaksın Günahsız, tertemiz, duru, sorumluluk yaşı başlamamış bir sabiyi Allah niye yaksın kiAyrıca onu anlatmak için milyarlarca sevdalı cümle varken, "ateş, cehennem, yakma, azap" gibi sözcükler ne fayda sağlayacak ki
SORULARINA KIZMAYIN
Hz. Resul (SAV), "Çocuğu olan çocuklaşsın" buyuruyor.
Anneler çocuğu eve hapsedince uyarıyor: "Toprak çocukların baharıdır. Bırakın çocuk toprağa değsin." Hz Peygamber ilk turfanda meyve geldiğinde Medine'nin çocuklarını çağırır onlara yedirirmiş.
Sonraları adı Ebu Mahzura olan bir çocuk Medine'de ezanla alay edermiş. Kendince komiklik yapmış olmak için.
Ağzını burnunu yayarak çocuklar arasında da bir "rol model" olmaya çabalarmış. Adı üzerinde, çocuk işte.
Hz. Peygamber bunu duyuyor.
Çocuğu yanına çağırıyor.
Çocuk kulağının çekileceği korkusuyla gelirken Hz. Peygamber ona iltifat edip oturtuyor.
Sohbet ettikten sonra şöyle buyuruyor: "Duydum ki çok güzel ezan okuyormuşsun.
Hadi bakalım bize bir ezan oku." Çocuk şaşkın. Kınanmayı beklerken ödüllendiriliyor. Ebu Mahzura'yı artık tutabilir misiniz
Elini kulağına koyup güzel bir ezan okuyor. Hz. Peygamber, "Maşallah, sen artık çocukların müezzinisin" diyor. Ve bu çocuk gerçekten müezzin oluyor.
Hatta Haremeyn'de yıllarca bu aileden müezzin çıkmış.
Çocukları ürkütmeyin, korkutmayın.
Aksine Allah'a yakınlaştırın.
Sevdirin, sevindirin.