Sırada hangisi var Hacı Bekir mi

1810 yılından beri İstiklal Caddesi'nde olan Lebon Pastanesi kapanıyor. Beyoğlu'nun tarihine yakından tanıklık etmiş bir mekan daha siliniyor. Lebon için son gün 29 Ekim'di. Umarım Kültür ve Turizm Bakanlığı, İBB ya da Beyoğlu Belediyesi son dakika çözümü için devreye girer ve mekanın makus talihini tersine çevirir. Umarım diyorum ama hiç sanmıyorum. Sahibi Abdurrahman Cengiz Almanya'da işi gücü iyiyken gelip Lebon'u devralmış, 38 yıldır Lebon Pastanesi'ni ayakta tutmuş. Pandemi döneminde sokaktan tek kişinin geçmediği günlerde bile şu an olduğu kadar zorlanmamışlar. Cengiz, mülk sahibi ile yaşanan kira meselesindeki anlaşmazlık nedeniyle pastaneyi kapatma kararı almış. Elbette bu noktaya gelmeden önce başvurabileceği yerlerden yardım istemiş, Beyoğlu Belediyesi'ne de Kültür Bakanlığı'na da gitmiş, ama çözüm bulmak için herhangi bir gayret göstermemişler. Lebon'un gidişi, İstiklal Caddesi ve Beyoğlu'nun ne kadar kötü bir biçimde değiştiğini yüksek sesle bir kez daha haykırıyor. Sırada hangisi var şimdi Hacı Bekir mi Hacı Abdullah mı İnsan "Acaba bu yıl eskiden sevdiğim hangi mekan yok olacak" diye korkar mı Onca korkulması gereken şeyin, belirsizliğin, gelecek kaygısının arasında bir de bu endişeyle baş etmeye çalışıyoruz artık. ÖNCE KİTABEVLERİ GİTTİ İstiklal Caddesi çok değil daha on beş yıl önce bir kültür merkeziydi. Nöbetçi eczane gibi sabaha kadar açık duran bir kitapçı bile vardı. Sinem Kitabevi. Gece yarısı aklınıza bir roman mı düştü, üşenme giyin git al. Şimdi yerinde, gayet manidar biçimde, Demirören AVM var. Ne çok kitabevi kapandı sahi. Pandora kapandı. Arkadaş kapandı. Simurg kapandı, Ana olarak açıldı, ama o da kapandı. Literatür Kitabevi kapandı. Robinson Crusoe Kitabevi başka bir yere taşınıp kendisini küçültmek durumunda kaldı. İstavrit kapandı. Sel Kitabevi kapandı. Can Yayınları'nın kendi kitaplarını sattığı yer kapandı, yatırımını büyüttü genişletti başka yayınevlerinin de kitaplarını satmak için büyük bir yer aldı ama o da yok oldu. Diyeceksiniz ki ne yapalım artık insanlar kitap okumuyor. Sahi neden okumuyor SİNEMALAR, RESTAURANTLAR, CAFELER KAPANDI, MARKALAR KAÇTI Lebon bir başlangıç gibi değil. Bir son gibi. Belki o yüzden bardağa düşen son damla. İyi yemek yiyebileceğiniz bir sürü mekan vardı önceden İstiklal Caddesi'nde. Şimdi sadece burger, döner ve tantuni var. Tarihi önemi haiz, 'şık' lokantalardan 'Rejans' isim hakları yüzünden kapanıp yerine 1924 kurulduğunda rengi değişmişti işin. Tarihi İnci Pastanesi vardı, artık yok. Beyoğlu bir sinema mekanıydı, artık değil. Emek Sineması haraç mezat boşaltılıp yerine AVM yapılırken yapılan itirazlar haklıydı. Çünkü Beyoğlu'nda bile AVM dışı sinema izleme deneyimi kalmadı, bitiyor. Sinema dediğin sokağa açılır. Sokağa açılmalıdır. Bir film izledikten sonra AVM içine düşmek, doğduktan sonra leğene düşmek gibi. Vitrinden üzerime abanan çantalara, ayakkabılara bakmak istemiyorum o anda ben. İçeride edindiğim yeni bir ruh hali varsa eğer, o hali bir süre taşımak istiyorum. Lars Von Trier'in betimlemesiyle iyi bir film ayakkabı içine kaçmış taş gibidir çünkü. O taşı çıkarmak istemiyorum. Gelgelelim, kenti planlayanlar, soylulaştıran, soysuzlaştıran, satan ve kaymağını kiraya verenler için bunlar idrak-i gayri kâbil işler. Emek'in gidişi kapıdaki kilidin sökülmesi gibi oldu, gelen girdi, giren ezdi geçti İstiklal'i. Tarihi Alkazar Sineması gitti yerine Hope Alkazar diye bir şey geldi. Beyoğlu Beyoğlu Sineması pes etmek zorunda kaldı. Allah'tan hala Atlas var. Cine Majestik var. Sadece sinemalar değil ki. Arkadaş buluşması yarı resmi iş görüşmeleri için işlevsel olan mekanlar da gitti. The House Cafe'nin İstiklal ve Tünel şubeleri kapandı mesela. Asmalımescit Otto yok. Türklere Waffle sevdiren Charly Temmel 2017de kapanmıştı. Cafe Krepen, Bi' Buçuk kapandı. Lebi Derya kapandı. İstanbul'un en güzel sebzeli kişlerini yapan Zencefil artık yok. Bahçesi ve uygun fiyatları ile bir neslin hatıralarında önemli bir alan işgal eden Kumbaracı'daki Mihrimah Sultan Cafe bile yok oldu. Alışveriş yapmaya kalksanız, epeydir her şey caddenin yeni müdavimlerinin zevkine ve tarzına göre. Vakkorama gitti, Beyoğlu bitti sözü doğru değildi. Daha 2013'te Orka Holding'in başkanı Süleyman Orakçıoğlu İtalyan Gucci ve Fransız Louis Vuitton'un İstiklal Caddesi'nde yer aradığını müjdeliyordu. Oysa onları bırakın, Tommy Hilfiger, Columbia, Camper gibi markalar gitti, gideli epey oldu. Paşabahçe'nin de pılıyı pırtıyı toplayıp kaçmasının üzerinden epey zaman geçti. Çünkü İstiklal Caddesi artık yeni Laleli. Öğrencilerin de, orta sınıfın da gittiği bir yer olmaktan çıktı. AMAÇ SAHİDEN MUHİTİN DEĞERİNİ DÜŞÜRÜP GAYRİMENKULLERİ TOPLAMAK MIYDI Bunları neden saydım Bir muhite karakter ve nitelik katan kültür mekanları, tarihi restaurantlar ya da büyük markalar bir bir gittiğinde o muhitteki dönüşüm de hızlı ve kötücül bir şekilde gerçekleşiyor. Yani bu mekanlar yok oluyor da, yerlerine daha sağlıklı, daha estetik, insanın kültür ve anlam dünyasına hizmet eden bir şey yapılıyor da değil.