O mutfağın gerçek sahibi: Selvi Kılıçdaroğlu

Selvi Kılıçdaroğlu'nu Trabzon ve Rize ziyaretlerinde takip etmek içn davet aldığımda elbette heyecanlandım. Çünkü Selvi Hanım kamuoyunun hep bildiği ama sık sık görmediği bir profildi. CHP'liler onu tanıyor saygı duyuyordu ama Türkiye'nin çoğunluğu kendisi hakkında hiçbir bilgi ya da intibaya sahip değil. Hatta denilebilir ki, Selvi Hanım uzun bir aradan sonra ilk kez "airfryer" ile ilgili videosu viral olduğunda ülkenin gündemine girdi. Sonra, Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun çektiği videolardaki mutfağın asıl sahibi olarak bir kısa video çekimi yapmış ve "konuşmamız gereken şeyler var" diyerek ekonomik krizden ötürü çocukların yeterli beslenememekten ileri gelen sorunları olduğundan bahsetmişti. Derken sahaya inmeye ve "Türkiye'nin Beslenme Saati' adlı program kapsamında ziyaretler yapmaya başladı. Selvi Hanım bugüne bugün 14 Mayıs'ta yapılacak seçimler sonucunda "First Lady" ünvanını alma ihtimali yüksek olan bir kadın. Ancak pek çok kişi halen onunla ilgili bir intibaya sahip değil. Kuşkusuz bu aynı zamanda Selvi Kılıçdaroğlu'nun tercihinden ötürü böyle. Muhtemeldir ki, Kemal Kılıçdaroğlu da bir aile bireyi siyaset yapıyor diye tüm aileyi siyasetin parçası haline getirmenin doğal olmadığına inanıyor. Nitekim herhalde seçim sürecinde Kılıçdaroğlu'nun çocuklarını babalarının kampanyalarında hiç görmeyeceğiz. Ama Selvi Hanım'ı yurdun çeşitli yerlerinde görmeye devam edeceğiz. Ziyaretler Beylikdüzü Belediye Başkanı Mehmet Murat Çalık'ın başlattığı, Selvi Kılıçdaroğlu'nun ülkenin tamamına yayılması için öncülük ettiği "Beslenme Saati" uygulaması kapsamında ilerliyor. Mehmet Murat Çalık Beylikdüzü'nde 1200 çocuğa sağlıklı beslenme çantası içeriği gönderiyor. İçinde meyvesi, sütü, sandviçi olan paketler. Bu paketlerin dağıtımını, üzerinde belediye logosu olmayan, reklam içermeyen yazısız ambalajlarla kaplayarak ve çocukların evlerine bırakarak gerçekleştiriyor. Okulda verilmemesinin nedeni, paketi alan çocuk aleyhinde bir algı oluşmasını engellemek. Uygulamanın çerçevesi Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek" sözünün referans değeriyle şekillenmiş durumda. İki gün süren gezide Trabzon'da Beşikdüzü ve Yomra; Rize'de Ardeşen ve Fındıklı'da kooperatif, tarım parkı ve yardım derneği ziyaretleri gerçekleştiren Selvi Kılıçdaroğlu'nun ziyaretlerine hakim olan tema kadın emeğiydi. Ve çocuklar da doğal eşlikçilerdi. Fındıklı'da garip bir enerji var. Kadınları ayrı, Belediye Başkanı Ercüment Şahin Çervatoğlu ayrı bir enerji küpü. Rize'nin küçük bir ilçesinde, Süreyya Şişmanoğlu Gündüz Çocuk Konuk Evi ve Çocuk Hakları Merkezi'nde çocuklara İngilice Almanca öğretmeye, müzik dersleri vermeye ahdetmiş bir belediye başkanı Ercüment Bey. Makam arabası yok, makam koltuğu yok ve haftanın bir iki gününü de işçi olarak çalışarak mesela taş taşıyarak kazı yaparak falan geçiriyor. "BİRBİRİMİZİ DAHA ÇOK DİNLEMELİYDİK" Selvi Hanım ağırlıklı olarak kadınların ürettiği tarım ürünleri ve yine satışını kadınların gerçekleştirdiği girişim ve üretim yerlerine gidip görüşmeler gerçekleştirdi. Seyahat güzergahı olarak CHP'nin hakim olduğu yerler seçilmişti ve biraz da bu nedenle ilgi ve sempati yoğundu. Çevreden "Selvi Kılıçdaroğlu gelmiş" diyerek kendisiyle görüşmek isteyenler de oldu. Sosyal medyada paylaştığım iki başörtülü Saadet Parti'li genç kadınla gerçekleştirdiği ayaküstü sohbet mesela böyleydi. "Bugüne kadar birbirimizi yeterince dinlemedik. Bundan sonra dinlemeyi başarmamız lazım" diyerek özeleştirinin kendi payına düşen kısmını üzerine alan Selvi Hanım'ın sözleri hem yapıcı hem de Kemal Bey'in "helalleşme" çıkışının devamı niteliğindeydi. Yaptığım paylaşım üzerine gelen ve Selvi Kılıçdaroğlu'nun "beden dili" diye başlayan ve kendisine yaşam koçu önermeye kadar giden yorumlara ilişkin bir parantez açma gereği duyuyorum. Maşallah ülkede herkes her şeyi bildiğinden herkes aynı zamanda kişisel gelişimci, herkes beden dili okuma profesörü. "Kollarını birbirine bağlayarak konuşmak" ille de "dışa kapalı, değişime açık olmayan insan, üsttenci" anlamına gelmez arkadaşlar. Şahsen ben Selvi Hanım'da "muhataba kapalı, üsttenci" bir tavır görmedim, bilakis geçimli, olgun ama neşesini de sohbetini de uygun ana saklayan bir kadın gördüm. 70 yaşın üzerinde, kendine ait fikirleri olan ama siyaset esnafı falan olmadığı için ellerini nereye koyacağını tam olarak bilemeyen, girdiği diyalog ve ilişkilerde sahte bir tavır ya da tonlama geliştirmeye çalışmayan, bu nedenle de gereksiz sululuklara yüz vermeyen bir kadın gördüm. Vaktiyle bir duruşu bir hayat görüşü olmuş ama zamanla keskin yanlarını törpülemiş bir anne, anneanne ve babaanne gördüm. Zira sohbet ettiğimiz anlar oldu. Bu anlardan birinde punduna getirip "mutfak dolaplarına gelen eleştirileri" bile sordum. Ama önce malum "airfryer" "AIRFRYER OYUNCAĞA BENZİYOR, ISINAMADIM" Görmüşsünüzdür, Kemal Kılıçdaroğlu'nun video çektiği mutfakta, fonda bulunan "airfryer" dikkat çekmiş ve Selvi Hanım konuya açıklık getirmiş, airfryerin hala öylece köşede "durduğunu" ifade etmişti. "Kullanmaya başladınız mı" diye sorduk. Selvi Hanım önce güldü sonra şu cevabı verdi: "Biz bol kepçe yemek yapmaya alışmış bir kuşağız. Bu mikrodalga tepsileri de bu airfryer da bana oyuncak gibi geliyor. Küçücük tepsiler, küçücük hazneler. Ben bunun içinde nasıl yemek yaparım hiç bilemiyorum. Elimiz aza gitmiyor bizim. Bilmiyorum, ben pek ısınamadım" Eli aza gitmiyor, çünkü hayatı boyunca hep geleni gideni, destek olunacak öğrencisi yardım istemek için kapı çalanı bol bir ev onunki. Ev dava arkadaşları yahut bir fikre sahip olmaktan ileri gelen bağlılığın birleştirdiği insanlarla dolup taşarken evin çocukları gençleri masada değil bulduğu yerde ders çalışır böyle evlerde. Bazen mutfak, bazen evin girilmeyen tek yeri olan anne babanın yatak odası. İş banyoda ders çalışmaya kadar gidebilir. Meselesi olan ailelerin evleri hep kalabalıktır. Bizim ev öyleydi. Selvi Hanım'ların evi de öyleymiş. Elbette benim Selvi Hanım'la "geçmiş" ya da "tarihsel pozisyonlar" üzerinden