Hatay, Antakya, Adıyaman: Cehennemin kapıları açılmış ve sonra geri kapanmış...

Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremden onsekiz gün sonra, Hatay'daki 6,4'lük depremden iki gün sonra Hatay ve Adıyaman'a kısa bir ziyaret yapma şansı buldum. Kısa bir ziyaret oldu ve çoğu yollarda geçti. Depremden çok ağır şekilde etkilenen bu iki il ve çevresinde yıkımın ve hasarın büyüklüğü devam ediyor. Bir yandan kendi kendime bu şehirlerde hayatın nasıl yeniden normale döneceğine dair cevabı kolay olmayan sorular sayıklıyorum. Bir yandan da, partili kimlikleri olmakla beraber kendi bireysel inisiyatif ve çabaları ile depremzede kadınların erkeklerden rahatça isteyemeyeceği özel ihtiyaç kalemlerini içeren 2500 yardım paketini İstanbul'da hazırlayıp getiren iki kadına eşlik ediyorum. Çağla Biçer (CHP) ve Berna Sukas (İYİP) depremzede kadınların durumlarının iki kat daha zor olduğunu düşünmekle doğrusunu yapmışlar. Zira onsekiz gündür yıkanamamış ve kimseden iç çamaşırı ya da hijyen malzemesi isteyemeyen, buna edepleri müsaade etmeyen depremzede kadınlar için ilaç yerine geçiyor hazırlanan özel yardım çantaları. Hepsi "Allah razı olsun" diyor ve şunu ekliyor: "Çok ihtiyacımız vardı ve kimseye söyleyemiyorduk." BARINMA, TEMİZLİK VE TUVALET EN BÜYÜK SORUN Hatay merkezde az da olsa hareketlilik var, bisikletli insanlar, bir yerden bir yere insan ve yardım nakleden araçlar görüyorsunuz. Epey aşama katedilmiş, evet artık AFAD'ın kurduğu çadırkentler var, İBB var, bir çok STK var, iş makineleri vızır vızır elenmiş ve artık hafriyat olmuş enkaz kalıntılarını taşıyor. AFAD'ın ulaşamadığı yerler için küçük gönüllü grupları oluşmuş. Biri cafede yatıp kalkan Cihan Şehla. Şehir plancısı ve Beylikdüzü kaymakamlığından aldığı görevlendirme izni ile soluğu burada almış ve ilk günden beri Hatay Defne'de. Çok kısıtlı imkanlarla bir gönüllüler şebekesi kurmuş, yardım topluyor, ayırıyor ve dağıtıyorlar. Cihan ve arkadaşları olmasa aç kalırdık, sağ olsun. Böyle imkanlarını seferber etmeyi üst düzeye çıkarmış kent yerlilerinden biri de Antakya Serinyol mahallesindeki konaklarını karargaha çeviren Salih ve Emirhan Güzel kardeşler. Evde hergün üç bin depremzede için yemek pişiyor. Güzel ailesinin genç fertleri ve konak çalışanları alabildikleri sınırlı insan gücüyle sürekli insan ağırlıyor. Yorgunluktan sıfırı tüketmiş jandarma da oradaydı, bitap düşmüş STK üyeleri de, bizim gibi kentteki yıkımı görüp afallamış, yolunu kaybetmiş gönüllü ve gazeteciler de. Bunlar iyi haberlerdi. Kötü haber ise malum. Derin bir ah sesi İnsanlar sürekli "İlk iki gün..." diyor ve iç çekiyorlar. "Kimse yoktu, kimse gelmedi, yapayalnızdık". Antakya ve Defne hayalet şehir olmuş. Hele Haraparası mahallesi, Kışlasaray Mahallesi, hele o Ayakkabıcılar Çarşısı'nın hali. İnsanın boğazına yumruk gibi çöküyor. Havada enkaz kaldırma ve hafriyat işlemleri dolayısıyla sürekli bir toz bulutu var. Soluduğunuz hava bile hava değil. Oraları görmeden kimse "Deprem bölgesinde hayat normale dönüyor" gibi laflar etmesin. Dönmüyor. Uzun bir süre de dönemez. Çadırkentler ve sıcak yemek ile bitmiyor iş. Barınma ve tuvalet büyük sorun. Çadırkentler elbette ilk yardım, acil müdahale mekaniğinin olmazsa olmazı. Ancak evi az-orta hasarlı olan insanlar evlerinin yakınında kalmak için çadıra ihtiyaç duyuyorlar. Henüz elektirik ve su verilemediği için, hava da gayet ılık olup sıcağa dönmek üzere olduğu için salgın hastalık riskinden bahsediliyor. Bu arada aynı hava, gece acayip soğuk Manzarası ve yürüyüş yolunun güzelliği nedeniyle Asi nehrinin etrafına kurulmuş evler ya yıkılmış, ya içlerine asla girilemeyecek kadar bükülmüş. Grapon kağıdı gibi kendi etrafında kıvrıla kıvrıla dönmüş yapılar 6 Şubat'ta cehennemin kapılarının bir değil iki kez açıldığına şehadet eder gibiler. Kıyamet kopmuş sanki. SAĞLAM ZEMİN, ESNEK MALZEME, YÖNETMELİĞE UYGUNLUK Ancak "neredeyse" diye belirtmekte fayda var. Çünkü o kadar ağır bir darbeye maruz kalmış bu mahallerde bile 2000 sonrası yapıldığı belli olan yapılar iyi kötü ayakta kalabilmiş. Oturulabilir durumda değiller, girilebilir durumda da değiller; kolonları patlak vs ama sakinlerine canlı çıkacak fırsatı verdikleri belli; yaralı ve onurlu gaziler gibiler. Başka bir "görece iyi" diyebileceğimiz şey de daha önce köy olan ve yamaca kurulmuş Sofular Mahallesi. Üflesen uçacak gibi görünen yığma bir ya da iki katlı evlerin çoğunun ufak tefek hasardan başka kusuru yok. Yıkılan tek tük. Kitaplara girecek bir örnek burası. Anahtar sözcük: Yamaç. Ova kolaydır ama yutar, dağ çetindir ama korur. Dış duvarlarının çoğu yıkılmış olmasına rağmen sapasağlam duran ön cephe camları gördüm ağır hasarlı yapılar arasında ve sayıları azımsanmayacak kadar çoktu. Sebebin "pimapen" olduğunu öğrendim. Plastik bir materyal olduğu için esneyerek deprem atımlarına ayak uydurabiliyor çünkü, o esnediği için camlar da sağlam kalabiliyor. Bunlar sağlam zemin ve esnek yapının ne kadar önemli olduğuna resimaltı olan küçük detaylar. Gerek Hatay'ın mahallelerinde gerek Adıyaman'da en sık gördüğünüz şey, iş makinesi. Ayrıca Hatay'da, güvenlik güçlerine daha sık rastlanıyor. Yağma yahut gasp gibi vakaların da vaka sayısını beşe katlamış söylenti ve iddiaların da bıçak gibi kesilmesi bununla ilgili olsa gerek. Çevre, Şehircilik ve İklim Bakanlığı'nın hazırladığı rapora göre illere göre en fazla yıkılan bina Hatay'da. 5 bin 696 bina yıkıldı, 23 bin 90 bağımsız bölüm yok oldu. Kahramanmaraş'ta 3 bin 752 bina yıkıldı. Yani 15 bin 940 bağımsız bölüm yerle bir oldu. Adıyaman'da ise yıkılan bina sayısı 2 bin 349. Bu yıkılan binalar, 9 bin 844 bağımsız bölümden oluşuyordu. GİTMEK İSTEYENLERİN ŞEHRİ Adıyaman'da da şehirde insan yok adeta, gidebilen gitmiş, gidemeyen bir köşeye çekilmiş. En kalabalık yerler, Emniyet Genel Müdürlüğü gibi yapıların önüne kurulan prefabrik komiserliklerin önünde oluşan kuyruklar. İnsanların nüfus cüzdanları da yakınları gibi yıkıntı altında kaldı çünkü. Yaşadıklarına ve kim olduklarına şehadet etmek için oradalar. Adıyaman'da şehrin her yerinde iş makineleri olsa da girilmemiş enkaz sayısının hala çok fazla olduğunu ve o enkazlarda çokça insan bedeni bulunduğunu anlıyorsunuz. Nereden mi Kokudan. Ve o kokunun geldiği vücutlar, birilerinin annesiydi, babasıydı, çocuğuydu. ANNELER KAVANOZ BEBEK MAMALARI ALMIYOR Adıyaman'da da gıda