Ekrem İmamoğlu: Böyle bir süreçte iletişim hattına müdahale edenin aklı kıttır

Geçtiğimiz iki gün boyunca Hatay, Antakya ve Adıyaman'ı ziyaret etme fırsatı buldum. İlk dehşet anları sönümlenmiş, en azından insanların ağzından aşağı lokma iniyor, temiz içecek su dağıtımı var. Ancak şehirler hayalet gibi. Semtler boşalmış, şehir epeyce tenhalaşmış, başka kentlerde yakınları olanlar belli ki oralara gitmişler. Kalanlar için ise barınma sorunu doğal olarak devam ediyor, çünkü şu an gerçekleştirilen çözümler geçici. Hatay'a vardığımda Ekrem İmamoğlu, Afet Koordinasyon Merkezi'ndeki toplantıyı bitirmiş, basın açıklaması yapıyordu. Hiç değilse bir kısmını dinlemek için açıklamanın yapıldığı çadıra yöneldim. Malum, deprem sebebiyle bazı büyükşehir belediyeleri depremden etkilenmiş illerle yardım ve dayanışma bağlamında eşleştirilmişti. Bu eşleştirme AFAD koordinasyonunda yürüyor. Hatay, İBB'nin eşleştiği il ve bu durum Hatay'ın yaşadığı talihsizliğin boyutunu dengeleyen bir faktör. Zira sürecin başından beri İBB bütün kurumlarıyla beraber Hatay'da ve bu büyük kentin imkanları Kartal ve Yenikapı'da ayni yardım toplamak ve Hatay'a aktarmak için seferber olmuş durumda. İmamoğlu ikinci kez toplanan "İstanbul Deprem Çalışma Grubu" toplantısının açılışı için İstanbul'a dönecekti. Benim Hatay, Antakya ve Defne'deki yolculuğum ise yeni başlıyordu. Kendisinden deprem olduğu günden beri İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin neler yaptığını, sürecin yönetilmesi ile ilgili düşüncelerini ve Hatay'ın İstanbul'u nasıl eğittiğini yani bu felaketten geride nelerin kalacağını öğrenmek istedim. Sorularım ve cevapları aşağıdaki gibidir "BU SÜRECİ AŞACAĞIZGERÇEKLERLE YÜZLEŞEBİLİRSEK" Deprem olduğundan beri bir ayağınız Hatay'da bir ayağınız İstanbul'daydı. Deprem sonrası ilk günlerdeki koordinasyon sıkıntısı size göre neden kaynaklandı Sizin sorun analiziniz nasıl AFAD'ın görevlendirmesiyle beraber İstanbul'daki bütün kurumlar olarak, Hatay sorumluluğumuz var. Hatay Büyükşehir Belediye Başkanımızla, ekibiyle, diğer belediye başkanlarımızla ve ekipleriyle çalışma sorumluluğumuz var. Günün sonunda bu süreç, hepimiz için belki de en önemli sınavlardan bir tanesi. Çok büyük bir felaket yaşadık. Çok büyük bir üzüntü içerisindeyiz. Umutsuzluğumuzu ve karamsarlığımızı da mutlaka yeneceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. İçimizde öfke var, isyan var. Ama bu duyguyu akılla ve mantıkla buluşturacağız. İnsanlığa, insanlığımıza güveneceğiz. Kol kola, omuz omuza bu sürecin yaralarının sarılması için, öyle zannediyorum ki kısa, orta, uzun vadeli bir seferberlik ilanıyla, hep birlikte bu süreci aşmayı başaracağız. Ama elbette gerçeklerle yüzleşebilirsek. Büyük milletimizin yardımlaşma ve dayanışma duygusunun çok emsalsiz olduğunu şu an bile hissediyoruz. El ele verince, başaramayacağımız hiçbir şeyin olmadığını da bir yanıyla hissediyoruz. Devletimizin güçlü olduğunu unutmayacağız. Tabii bazen güçlü olmanın, hata yapmama diye bir pozisyon ürettiğini de iddia edemeyiz. Hatalar oluyor. Belki hala yapılıyor. Ama bütün bunların, geçmişten bugüne gelen ne var ise hatalar, eksikler; onları biraz öteleyeceğiz, daha sonra oturup konuşacağız. Ve bu konuda hatalarımızı, eksikliklerimizi, niçin bir araya gelemediğimizi de ayrıca konuşacağız. Hukuki, ahlaki, insani olarak mutlaka bunları ele alacağımız günlerin de geleceğini ifade edelim. Ama bugün ön sıraya koyacağımız şeyler var. Öncelikle daha fazla hata yapılmasına izin vermemek. Her bir yöneticimizin birbirinden haberdar olarak, birbiriyle koordine olarak, bildiğini okumaya değil, ortak aklı devreye almayı, stratejik aklı devreye almayı hedefleyen bir tavırla hareket edeceğiz. Ve bu hataları engelleyeceğiz. Devletimizin bundan böyle tüm gücünü hata yapmadan, en etkili bir biçimde ortaya koyma zorunluluğu vardır. Devletin gücünün, milletine verdiği güvenden geldiğini hepimiz biliyoruz. O bakımdan bu hassas dönemde her yetkilinin tavır, davranış, dil ve tutumlarına dikkat etme zorunluluğu vardır. Bugün yetki makamlarında bulunan herkesin, devlete güveni sarsmadan hareket etmesi gerektiğini hatırlatıyor ve üzerimize düşen sorumluluğu da bizler alıyoruz. Milletin her bir ferdine ayrım yapmaksızın, aynı sevgiyi, aynı saygıyı, aynı anlayışı, aynı hizmeti sunma karakterine sahip olmalıyız. "GÜN İÇİNDE 'PAT' DİYE ALINAN HAYATİ VE KATİ KARARLAR VATANDAŞLARI NEGATİF ETKİLİYOR" Burada devlet ve milletin iş birliği safhası da çok mühim. Devletin gücü, sorunları çözme becerisinden gelir. Vatandaşlarımızın da devletin gücünü her zamankinden çok daha fazla hissetmek durumunda olduğu bir zaman dilimindeyiz. O bakımdan, devlet ve millet iş birliği, oradaki şeffaflık, oradaki hesap verebilirlik, oradaki dayanışma, aynı masada buluşma Tabii ki bu işin sorumlusu olan kurumlarımız var; başta AFAD ve devletimizin bütün kurumları. Ama burada bulunan bizler, belediyeler, hepimiz, o masanın cesur birer ferdi, o masaya bütün aklıyla, bütün fikriyle, bilgisini paylaşma, emeğini koyma, imkanlarını koyma konusunda son derece kararlı bireyler olduğumuzu, buradan vatandaşlarımızla da paylaşmak istiyoruz. Milyonlarca insanımızın hayatı, güvenliği, barınması, beslenmesi, sağlığı, eğitimi, bütün bunların kararlarının alınması konusunda herkesin anlamlı fikirleri var. Onun için anlık, saatlik, gün içerisinde 'pat' diye alınıp insanların önüne konulan kati kararlar, aylarca insanın hayatını etkileyecek kararlar, ne yazık ki toplumu negatif etkiliyor. Onun için bu kararlar alınırken, bilimin yol göstericiliği, farklı ihtiyaçların, farklı kesimlerin ne düşündüğünün aktarılmasının kanallarının açık olması çok mühim. Burada en geniş sosyal ve siyasi mutabakatın tam da böylesi bir dönemde, toplumumuza son derece üst seviyede bir moral vereceğini de ifade etmem gerekli. "MERKEZ YEREL İŞBİRLİĞİ VE YEREL YÖNETİMLER REFORMU BU BAĞLAMDA ÇOK MÜHİM" Merkezi yönetim-yerel yönetim iş birliği ayağı çok mühim. Yerel yönetimler reformu ve yerel yönetimlerin güçlendirilmesi bu anlamda çok çok mühim. Elbette ki bütüncül bir biçimde kaynak seferberliği Yoksa sadece kurumların kendi başlarına 7-8 aşamalı konuşup sadece kendi seslerini işitiyor, bunun da ülkemizi, şehirlerimizi ne denli geciktirdiği ortada. O bakımdan gerçek anlamda bir deprem seferberliğine de ihtiyacımız var. Depremle yaşamak, bu coğrafyada herkes için kaderdir; doğru. Ama depremde ölmek, kaderimiz asla olmaz, olamaz. Çaresi bilinen, önlemleri geliştirilmiş ve bu anlamda afete hazırlığı birçok yönüyle dünyadaki örnekleriyle deneyimlenmiş bir yerde dururken, burada sadece bu hazırlığı ihmal etmenin kusurunu başkalarına atarak, kendimizi asla ve asla masumlaştıramayız. İnternetin yavaşlatılması gibi kararlar sözkonusu oldu, siz buna karşı yargılanmalıdırlar gibi bir tepki verdinizSözkonusu kararın sahadaki etkisinden bahseder misiniz Bu süreçte internetin yavaşlatılması meselesi, tam da o enkazın ağır anlarından birindeki o pozisyon çok acı bir karar. O kararı alan kimse, vesile olan kimlerse yargılanmalı. Kaldı ki internet meselesinin özellikle böyle bir afette ne kadar işe yaradığına birebir şahit oldum. "BÖYLE BİR SÜREÇTE İNTERNETE MÜDAHALE EDENİN AKLI KITTIR" Başka bir acı şeyi söyleyeceğim. İnternetin var olması bir bölgede internet yokken bizim oraya mobil istasyonumuzun varmasıyla ve devreye alınmasıyla beraber enkazdan atılan mesaj depremzede yakınının cebine tek tek düşmeye başladı. Anlaşıldı ki orada yaşayan biri var ve saatlerdir mesaj atıyor... Böylesi bir iletişim hattına düşmanlık edenin aklı kıt. Bu ülkeye ve insanına kötülük yapıyor. Mecraları kötüye kullananlarla ilgili yasal düzenlemeler var. Ama topyekun şarteli kapatmak kabul edilebilir bir şey değil. Bu can kaybına da sebep olmuştur. Afet anında iletişim anında iletişim sorunu yaşamayacağız diye bir iki yıl önce taahhüt verenler mutlaka kamuoyuna hesap vermeli. Hukuken de hesap vermeli. Şimdi Hatay dahil genel olarak deprem bölgesinde hızlı bir imar ve inşa sürecinin başlaması için girişimler, yapılan açıklamalar var, günlerdir Hatay'da olan bir yerel yönetici olarak bu açıklamalara nasıl bakıyorsunuz Özellikle Hatay'ın kadim bir kent oluşu, 4 bin yıllık kent tarihine sahip oluşu, bu kentin ve diğer kentlerimizin özenli bir şekilde planlanması, önemli bir meseledir. Evet, Şehircilik Bakanlığımız, Kültür ve Turizm Bakanlığımız bu konuda ana koordinatördür. Ama bu kentin yerelliği asla unutulmamalı. Başta Hatay Büyükşehir Belediyemiz ve buranın yerel yöneticileri ile birlikte bütün yerel aktörler karar sürecine dahil olmalı. Sadece ve sadece, 'Bize bina yeri gösterin ve yeni konutlar yapalım' anlayışıyla, başka bir büyük hatanın, büyük yolculuğun başlangıcı tariflenmiş olur. O bakımdan biz diyoruz ki; Hatay'ın planı, bilimsel doğrular ve katılımcılık ilkesiyle hazırlanmalıdır. Ve bugün çadırı ve konteynerı konuştuğumuz yerde, hemen kalıcı konutların inşası yerine, geçici prefabrik konutların üretilmesi önemli bir zarurettir. Hatay'ımızın insanı, Maraş'ımızın insanı, Adıyaman'ımızın insanı sabreder. Yeter ki daha doğru konutlar üretilsin. Burada tek koşul vardır: Partiler üstü bir tutumla, afet sürecinde alınacak kararların, seçim vesaire gibi takvimlere endeksli birtakım vaatlere dönüşmemesi ve bu hususta söylenecek sözlerin insanların oyuyla eşleştirilmeden; 3 yıl, 5 yıl, 10 yıl sonra gurur duyacağımız temelleri attığımız şehirleri var etme amcının güdülmesi. "YÖNETİCİLER FİŞLEMEK İÇİN DEĞİL ÇÖZÜM ÜRETMEK İÇİN NOT ALMALI" Bu kentlerin, yapılan yanlışlardan dönülen, vizyonel bir geleceğin tasarlandığı bir imalat biçimine evrilmesi şarttır. Bunu başarırsak, gerçekten işte o kırılma anını, bu yaşanan acıları başka bir boyuta evirebiliriz. Bunu yapmak zorundayız. Her birimiz, erdemli yönetici kavramını ortaya koymalıyız. Kamu yöneticileri olarak talepleri dinlemeli, notları almalıyız. Ama daha önce de söylemiştim, yöneticiler gereğini yapmak, çözüm üretmek, çare üretmek için not almalı. Gerçekleri dile getirenleri, kendilerini eleştirenleri fişlemek, tehdit etmek, cezalandırmak için değil. Unutulmasın; hiçbir kamu yöneticisi, kimseye ihsan dağıtmıyor, kimseye iyilik yapmıyoruz. Sadece ve sadece görevimizi yapıyoruz. Görevimizin gereğini yapıyoruz. Onun için biz, vatandaşları değil, vatandaşların taleplerini, isteklerini, önerilerini not almaya devam eden yöneticiler olmalıyız. "DEPREME DAYANKISIZ KAÇAK EVE İMAR AFFI ÇIKARARAK DEVLET YÖNETİMİ OLMAZ" Sizce ne olmasaydı ya da ne olsaydı Hatay depremden sonraki o mahrumiyeti o derece dehşetli yaşamazdı Siyaset, geleceği görebilmektir, geleceği okuyabilmektir. Son 10 aya bakın; neredeyse bütün televizyon kanallarında deprem uzmanlarının konuştuğunu görürsünüz, 'Önlem alın' diye hocaların yakardığını görürsünüz. Ne yapıldı Bol miktarda imar affı çıkarıldı. İnsanların oturdukları konutu, insanlara mezar ettiler. Bir de üstüne para aldılar. Bu mudur siyaset Allah aşkına Böyle bir siyaset olur mu Allah aşkına; İnsanın evini dayanıklı hale getirmek, o evde insanın rahat oturabilmesini sağlamak, siyasetin konusu değil midir Ev kaçak, depreme dayanıksız, 'Oturabilirsin' diyorsunuz. Üstüne bir de para alıyorsunuz. Yıkılıyor ve kendi mezarı oluyor. Ve bunun adı da devlet yönetimi oluyor. Böyle bir devlet yönetimi olamaz. Depremde evleri yıkılanlara bakın. Kolonlar kesilmiş, binalar çökmüş. İmar affı çıkarırken, vicdanlarının sesini dinlemediler. "2007'DE LAĞVEDİLEN ULUSAL DEPREM KONSEYİ YENİDEN HAYATA DÖNMELİ" Bu süreçte her birimiz yorulmadan, yılmadan, destek