Devletten kaçarken çoğunluğa yakalanmak

Sedef Kabaş isimli kadın gazeteci Cumhurbaşkanı'na hakaretten tutuklu. Bu konudaki görüşümü daha önce de birkaç kez yazmıştım. Devlet başkanının hakem rolü üstlendiği, konumunun bu şekilde belirlendiği eski sistemde Cumhurbaşkanı'na hakaret suçu düzenlemesinde uygun görülen ceza ağır da olsa anlaşılabilirdi. Cumhurbaşkanı'nın siyaset yaptığı, parti genel başkanı olduğu, hakem değil 'taraf' olduğu bir sistemde hakaret suçu ile ilgili bu kadar ağır cezaların uygun görülmesi hiçbir şekilde adil değil. Bu sistem hakaret kavramının son derece dar bir çerçevede tarif edilmesini gerektirirken tam tersi oluyor. Hakaret suçu ve tutukluluk aynı cümle içinde geçmemeli iken, yetmemiş daha fenası olmuş. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı "Cumhurbaşkanı'na hakaret" suçundan 7 yıla kadar, 14 Ocak tarihli programda İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu'na yönelik sözleri nedeniyle de "Kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret" suçundan toplam 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası istiyor. Toplam 11 yıl 8 ay. Bir parantez açıp yanlış anlaşılmanın önüne geçmek isterim. Ben Sedef Kabaş'ın muhalefet etme tarzını doğru bulan biri değilim. Büyükbaş hayvan, ahır gibi kelimelerin havada uçuştuğu bu olayda, gazetecinin sarf ettiği ifadenin kabul edilemez sınırlarda olduğu ortada. Ancak gece yarısı gözaltı, tutuklama, 11 yıl 8 ay hapis cezası talep etme gibi meseleler, "Ne oluyor yahu, silahlı yaralama suçuna bile bu kadar ceza istenmiyor, aklınızı mı yitirdiniz" dedirtiyor. Ayrıca Sedef Kabaş'ın gözaltına alınma şeklini de çirkin buluyorum. Kimine göre evden kimine göre otelden gece yarısı alındı Kabaş. Beraberinde söylenti mi gerçek mi olduğunu bilmediğimiz bir dizi malzeme de alttan alta piyasaya salındı. Sadece gözaltına alınmadı, itibarı da ayaklar altına alınmak istendi. Kadınlığına da vuruldu. Önce bazı internet sitelerinde, sonra Flash TV'de yayınlanan yarı magazin yarı politika içerikli bir haber programında Kabaş aleyhinde bazı çirkin iddialar da dile getirildi. Evden değil otelden alındı yanında da şu şu kişiler vardı dediler. Düşünebiliyor musunuz Memlekette meseleye insan hakları, ifade hürriyeti, hakaret suçunun niteliği ve 12 Eylül Anayasasının cumhurbaşkanını konumlandırma biçimi açısından itiraz edecek olanların sayısı zaten az. Ve "İnsaf edin, bu kadın aynı zamanda engelli bir çocuğun annesi, hem gece yarısı bir kadını gözaltına almak nedir" diyecek olanlar da "O senin bildiğin kadınlardan değil" iması ile, yani sosyolojinin kabul edeceği namus referansıyla bastırılmak istendi. Anlayacağınız bu meselede de, sık sık hatırlatma gereği duyduğum 'iktidar blokunun imkan obezitesi' durumu söz konusu. Devlet 'izler', neredesiniz 'bilir' ve 'affetmez' mesajı bir kez daha garantilenmiş oldu. Dört dörtlük operasyondu Sedef Kabaş'a yapılan. Nedenini şöyle anlatayım: Birçoğunuz farkında değilsiniz ama, "Aaa o mu, hiç sevmem" dediğiniz insanların başlarına geliyor diye susup öteki tarafa bakmayı tercih ettiğiniz bu operasyon tarzı aslında hepinize bir şey söylüyor. Söylediği şeyi sona saklayarak Ayşenur Arslan'ın geçtiğimiz gün maruz kaldığı durum hakkında da birkaç kelam etmek istiyorum. Özet: Ayşenur