Altılı masanın dikkat çekmeden iktidara gelme planı

Üç gün önce altılı masa yine toplandı. Terör saldırısının gölgesinde yapılan bir toplantıydı. Ben altılı masayı Türkiye'nin birikimini bir araya getiren bir uzlaşı modeli olarak görüyorum, asgari müşterekleri derinleştiren bir kutuplaşma panzehiri olduğunu düşünüyorum. Köşe yazarları arasında benim kadar çok altılı masa yazan ve anlam yükleyen çok fazla isim yoktur. Ama bugün sitem edeceğim. Çünkü altılı masa liderlerinin çoğunda adeta dikkat çekmemeye çalışan bir hava var. Misal beklerdim ki son toplantı için İstiklal Caddesi'nde bir otel seçilsin. Bitiminde altı lider "Şu an saldırının olduğu İstiklal Caddesi'ndeyiz" desin. Saldırı ile ilgili kuşkularını ve çelişkileri özetleyerek "Biz buradayız, bu halkı ne teröre, ne terör aracılığıyla mesaj verenlere, ne de terörü sağmaya yeltenecek olanlara yem etmeyeceğiz" desinler. Sonra şehitlerin ve yaralıların olduğu mekanı ziyaret etsinler. Türkiye'de olduklarının bilinciyle siyaset ve politika üretsinler. Türkiye'de siyaset yapmanın yolları tıkandı, tıkanıyor. Ama bunu açacak olan tesisatçı değil. Tıkanan kısımları açmak biraz da bu altı liderin elinde. Siyasetin yolunu açan, önemli anlarda kritik olaylardan sonra alan kaplamakla olur. Kendisine konulan bariyerleri tanımayan siyasetçi tipiyle olur. O masada Ankara'yı iyi bilen isimler var. Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu geçmişte dışişleri bakanlığı yapmış iki isim. Meral Akşener içişleri bakanlığı yapmış bir isim. Davutoğlu ayrıca başbakanlık da yaptı ve o masada Ortadoğu hakkında en çok şey bilen siyasetçidir. Bu isimler rejimin karanlık koridorlarını da, devletin derinlerine girmiş kirli işbirliktelik biçimlerini de, bölgede cirit atan örgütleri ve bunların zaman zaman aldıkları parça başı işleri de bilirler, bilmemeleri mümkün değil. Altılı masanın HDP üzerinden -hem içerden hem dışardan- sürekli sıkıştırılması zaten bilinen bir darboğazdı. Ama eylem için seçilen figürün 'Suriye'den gelen bir Arap' olması sadece muhalefetin değil AK Parti'nin ve Erdoğan'ın da sıkıştırılmak istendiğini gösteriyordu. Çünkü göçmen ve sığınmacıların karışabileceği her suç AK Parti'nin Aşil topuğudur. Kimse kendi Aşil topuğuna kendi iradesi ile sıkmaz. Bunu geçen yazımda da belirtmiştim. Erdoğan'ın yerinde olsam hiç dışarı bakmaz, sorumluyu yakınımda ama derinlerde arardım. Kılıçdaroğlu'nun yerinde olsam Erdoğan'dan randevu alır ve ona "Farkında mısın" diye sorardım. Ve şunu da eklerdim: "Kurduğun sistem ve gönüllü olarak parçası olduğun yapıyı ayakta tutan unsurlar, siyasetçiye oy almak gibi en temel en basit beklentiler için bile bir hareket alanı bırakmıyor. Sana da bırakmıyor, bana da bırakmıyor, demokrasiyi geçtim at pazarlığı bile yapılmaz bu sistemde, şimdi görüyor musun" Velhasıl bu meselede daha kapsamlı analizler, güçlü bir meydan okuma ya da en azından millete karşı, milleti müsterih kılacak güçlü bir tutum gerekiyor. Terör eyleminin hemen ardından toplanan son masadan çıkan metinde, 'seçim güvenliği' özel olarak vurgulandığına göre bazı tahminleri var. Bu görülüyor. Ama masadan gelen en somut madde "Hüseyin Baş'ı almayacağız" kararı. Oysa BTP'nin altılı masanın konusu olacak noktaya gelmesi bile kötü bir durum. Genel başkanlığı babadan oğula geçen bir yapı sonuçta. Cumhurbaşkanının damadını maliye ve hazine bakanı yapmasını haklı olarak pek çok kere eleştiren Akşener'in BTP'yi masaya daveti zaten sorunlu bir durumdu. "Nepotizm" kavramını Türkiye'nin gündemine sokan diğer parti liderlerinin bu daveti onaylaması mümkün olabilir miydi Elbette son toplantıdan çıkan kararlar arasında gayet önemli başlıklar var. Metinde orta direğin yani orta sınıfın kaybolması ile ilgili vurgu önemli. Sadece yoksulun artan yoksulluğunu konuşarak yıkımı anlayamayız.