Hakikat mesleğinin düsturları-5 Allah'ın tasarrufu ve tecellileri

Hakikat-i İslâmiye bütün siyasatın fevkindedir. Bütün siyasetler ona hizmetkâr olabilir. Hiçbir siyasetin haddi değil ki, İslâmiyeti kendine âlet etsin. (Hutbe-i Şamiye, s. 62.)

Bütün mevcudattaki hakikatler, Hak isminin şuaları, esmaların tezahüratı, sıfatının tecelliyatıdırlar.

Dinden olmayan bir şeyi var, olmayanı var göstermek, ikisi de caiz değildir. (Muhakemat, s. 78.)

Dinî usulde, fıkhın esasında: bir delile dayanmayan, ihtimalin ehemmiyeti yoktur.

Dinin şe'ni uhuvvettir, incizabdır.

Ehl-i hak ve hidayet için: insî ve cinnî şeytanların desiselerinden kurtulmak çaresi: Ehl-i Sünnet ve Cemaat olan hak mezhebi karargâh yapıp Kur'ân-ı Mu'cizü'l-Beyanın muhkemat sağlam kalesine girmek ve Sünnet-i Seniyyeyi rehber yapıp, selâmeti bulmaktır. (Lem'alar, s. 210.)

Ehl-i İslâmın hakikat-i İslâmiyede zafiyetlileriyle aşağılanıp, belâlara, mağlûbiyetlere düştüklerini tarih gösteriyor. Sair dinler ise bilâkistir aksinedir. Bu esası akılda tutmak. (Hutbe-i Şamiye, s. 29.)

Hak aldatmaz, hakikatbîn hakikatı gören aldanmaz. Hak olan meslek hileden müstağnidir. uzaktır.

Hak kanunların anası, Kur'ân-ı Azîm'dir.

Hakikat-i İslâmiyenin binler mesailinden meseleler yalnız zekât meselesi düstur-u medeniyet ve muavenet olursa, bu belâya ve yılanın yuvası olan maişetteki geçim müthiş müsavatsızlığa eşitsizlik devâ-i şâfî olacaktır.

Hakikat-i İslâmiyetin kuvveti nispetinde, Müslümanlar o kuvvete göre hareket etmeleri derecesinde ehl-i İslâm temeddün edip medenîleşip terakki ettiğini geliştiğini tarih gösteriyor. (Hutbe-i Şamiye, s. 29.)

Hakikat-i İslâmiyette şüphe edilmez. Aksi hâlde açık ve net olan katiyetlerde şüphe edilir.

İman ve Kur'ân hakikatleri, ücret karşılığında, dünyevî işler suretine getirilemez.

İman ve Kur'ân hakikatleri, birer elmas hükmündedir. Siyasete alet edilince, o elmaslar, taraftar kazanmak için siyaset propagandasına dönüşür ve âdi şişeler nazarıyla bakılır. Siyasete temas ettirmek, o elmaslara zulümdür, kıymetlerini tenzil etmektir.

İman ve Kur'ân hakikatlerinde öyle bir genişlik var ki, en büyük beşerî zekâ onları ihata edemez kavrayamaz, kuşatamaz.

İman: ilim, vücudî, var olan ispat ve hükümdür.

İslâmî inanç hakikatleri teferruatıyla detaylarıyla ve bütün çıplaklığıyla ortadadır görülebilir.

İstikbalde gelecekte nev-i beşerin insanlığın din-i fıtrîsi fıtrata uygun gerçek dini İslâmiyet olacağına beraatü'l-istihlâl kesin kanaat vardır.

Kâinatta hakikî nisbî kıyaslamalı olan nizam, kâinatın eczası arasında bulunan rabıta ve bağlardır.

Kur'ân ve iman esaslarının kat'i hükümlerini ümmete ders vermek hizmeti, diğer ilimlere göre çok önemli ve kıymetlidir.

Küçük şerler için büyük hayırlar terk edilmez. Terk edilirse, şerr-i kesir olur; zekât ve cihadda olduğu gibi. (İşârâtü'l-İ'caz, s. 33.)

Mevcudatın hakikatlerinden bahseden eşyanın hikmeti Cenab-ı Hakk'ın Hakîm isminin tecelliyat-ı kübrâsıdır büyük tecelli.