Her yılbaşı...

İlkokul ve ortaokul yıllarımda gözlerimi kapatıp 2000 senesini hayal etmeye çalışırdım. Uzay filmlerini düşünmek gibi gelirdi bu hayal. 2000. Bambaşka bir çağ. 23 yaşımda olacağım derdim kendi kendime 23! Sonra 2000 geldi ama uzay çağını getirmedi. Sihirli bir değnekle uçan arabaya filan binmedim. Hayat 90'larda nasılsa öyle akıp gitmeye devam etti. Boğaziçi'nin çimlerinde kendi dünyamızda yaşadığımız, dünyayı keşfetmeye çalıştığımız günlerdi... Ve 2000'ler İlk 10 yılı güzeldi. En azından benim için. Ama 2000'i nasıl heyecanla beklediysem 2010'u öyle bir kederle kapattım. Bir hastane odasının kapısında. Ben babamı 2010'un son gecesinde kaybettim. O 31 Aralık'ta hastaneye 2011 ajandası yetiştirmek için nasıl koştuğumu, babama o ajandayı sanki hayata tutunmasına yetecekmiş umuduyla nasıl telaşla verdiğimi unutamam. Yetmedi tabii O gece entübe ettiler. Fiziken 6 gün daha yaşadı ve gitti O gün bugündür her yılbaşı uyusam da bitse bu akşam derim. İşte bugün bir yılın daha son günü. Hem de epey zor bir yılın. Kasvetli, kavgalı, oksijensiz bir