Dünyayı kaç aile yönetiyor

Kendimizi dünyanın en önemli ülkelerinden birisi olarak görmek güzel bir histir. Hele de işlerin yolunda gitmediği böyle zamanlarda. Çok güçlü ve korkulan bir ülke olduğumuzu söylemek de sakıncalı değildir. Ama bilelim ki bütün geri kalmış veya gelişmekte olan ülkeler aynı şeyi yapar. Coğrafyalar arasında köprü olduklarını, vazgeçilmezliklerini ve bu yüzden herkesin -bilhassa dış güçlerin- kendilerine karşı ittifak kurduğunu söylerler. Yoksul ve gelir dağılımı adaletsizliğine mahkum kitleler de buna inanır veya inanmak ister. Ülkelerin çoğu hak etmedikleri bir yerde olduklarını ve bir fırsatta bu durumu düzeltecekleri umudunu taşırlar. Bitmek tükenmek bilmeyen vadeler vardır. Mesela ikibinli yıllara girer girmez köşeyi döneceğini zanneden çok ülke vardı; bir şey değişmeyince şimdi gözlerini daha ileri vadelere çevirdiler. Oldu oldu, olmadı yeni vadelereBir ülkenin kendisine önem atfetmesi, bunu yüksek sesle söylemesinde sorun yoktur. Söylediğine inanmadığı müddetçe Gereğini yapmadan inanmak hayal kırıklığı yaratır. Kendisine mükemmellik atfeden, problemlerini belli belirsiz adreslere ve dış güçlere hamledenler için her gün daha tatsız olur. Komploların biri biter, diğeri başlar. Mesela, "Dünyayı beş aile yönetiyor" gibi alıcısı çok esrarengiz iddialar vardır. Buna inananlar, o laf icat edildikten sonra küresel zenginlik liginde beş ailenin hepsini bir çekle satın alacak onlarca, yüzlerce zengin çıktığını bilmezler. Yeni teknolojilerin, dijital sektörün, küresel ticaretin hatta uzayın yeni girişimcilere sunduğu sınırsız imkan ve zenginleşmesi gerçeğini farketmeden "beş aile" dedektifliği yapmaya devam ederler. Hikaye değişemez zira ülkesinin geri kalmışlığının, kendi yoksulluğunun ve tükenmez dertlerinin sebebi hep o beş ailedir.Türkiye de başarısızlığı komploya yüklemenin canlı örneklerinden birisidir. Oysa, hem tarihsel geri kalmışlığın hem de içinde bulunduğumuz ekonomik krizin sebebi kendi eksiklerimiz ve hatalarımızdır. Kaynakları, zamanı ve potansiyeli iyi değerlendiremediğimiz için başaramıyoruz. İyi bir hukuk ve eğitim sistemi kuramıyoruz, yaratıcı ve rekabetçi bir model oluşturamıyoruz. Araştırma ve geliştirmenin önemini kavrayamıyoruz. Konvansiyonel teknolojiyi ıskaladığımız gibi şimdi de yeni teknolojileri ve dolayısıyla yeni fırsatları ıskalıyoruz. İhtiyacımızı tanımlayamıyoruz, buna bağlı olarak vizyon koyamıyoruz. Hepsinden önemlisi bir araya gelip aynı hedefe doğru birlikte yürüme kabiliyetine sahip değiliz.Oysa yapabilirdik Bizden daha geri olmasına rağmen dış güçlerin gözünün içine baka başaran, büyüyen, gelişen