Seçmen Erdoğan'a 'dost mesajı' mı verdi, dönüşsüz bir yola mı çıktı

Toz bulutu indi sayılır ve Ak Parti'nin 31 Mart sonucuyla yüzleşmesinin nasıl olacağı da üç aşağı beş yukarı belli oldu. Belli olan şey ise esasen belirsizlik ve biraz daha ötesi ne yapacağını bilememek. Seçim ertesinde yapılan toplantılarda emekliden para esirgenmesi hariç bütün suç "teşkilat"a yıkılmıştı. Önce, "kibre kapılmış, halkla arasına duvar ören ve yanlış adaylarla seçime giden bir Ak Parti teşkilatı" tanımı yapıldı, ardından da parti başkanı Erdoğan'ın herkesten hesap soracağı mealinde haberler sızdırıldı. Böylelikle, Erdoğan'ın sandıkta verilen mesaja duyarsız kalmadığının, bilakis son derece konsantre olduğunun anlaşılması istendi. Her seçimi ustalıkla kazanan Cumhurbaşkanı, doğal olarak 31 Mart yenilgisinin uzağında bir yere konumlandırıldı.

Parti teşkilatı, söz konusu Ak Parti olduğunda bir yönüyle müphem bir kavramdır. Çok güçlü, çok organize, çok istekli ama bilinen anlamda bir parti teşkilatı olarak çalışmaz. Çünkü, merkezdeki ve taşradaki teşkilat adamlarının "teşkilat" içindeki payı düşüktür. Büyük pay, büyük karar verici ve her durumda son söz söyleyici bilindiği gibi Erdoğan'dır. Toplantı ve araştırma mesaisi vardır ama konu karar vermeye geldiğinde tepeden aşağıya teşkilatın ortak kanaati değil liderin dediği olur. Bu, bir ölçüde Ak Parti'nin bugüne kadar -2019 hariç- süregelen seçim zaferleri zincirinin de doğal sonucudur. Unutmayalım ki Erdoğan aynı yöntemle, 9 ay önce kötü bir ekonomi ve yüzde 80 enflasyon ortamında yüzde 52 ile seçimi kazanmıştı. Madem ki lider, bir yolunu bulup seçimi kazandırıyor kim bu düzene itiraz edebilir!...

Aynı yöntemle büyük bir coşku ve beklentiyle 31 Mart'a gidildi ama sandıktan "tarihi" sayılacak bir yenilgiyle çıkıldı. Aynı lider, aynı teşkilat, aynı yöntemler Üstelik, muhalif seçmenin hayata küstüğü, muhalefet ittifakının dağıldığı ve buna karşılık Cumhur İttifakı'nın ayakta kaldığı bir ortamda. Buna rağmen kaybettiler ve CHP sadece kazanmadı, aynı zamanda Ak Parti'yi ilk kez geçti. Buraya bir parantez açalım Erdoğan'ın, buna rağmen birincinin CHP değil kendileri olduğunu söyledikten sonra Cumhur İttifakı'nın; yani Ak Parti, MHP, DSP, BBP toplam oylarını örnek göstermesinin ilginç olduğunu belirtelim. Hesaplama böyle yapılıyorsa, bundan sonra özellikle Ak Parti ve MHP'nin artık tek parti gibi tarif edildiği bir döneme de giriyoruz demektir. Seçim sonucundan çıkan derslerden birisi bu mu acaba İki partinin sıkı işbirliğini daha da ilerletmek mi!

Devam edelim Her seçimden sonra olduğu gibi 31 Mart sonrası da en sık tekrarlanan görüş -beklenti, daha doğru ifade- Erdoğan'ın değişeceği; yani, demokrasi, hukuk, liyakat, ehliyet, empati, kucaklama vs. bugüne karar ihmal ettiği ne kadar ünite varsa hepsine geri döneceği fikri oldu. Cumhurbaşkanı'nı tanıyanlar bunun mümkün olamayacağını -bazıları, mümkün olsa bile artık işe yaramayacağını- biliyordu. Nitekim