Ulu çınarlar fırtınalı diyarlarda yetişirler
Ulu çınarlar fırtınalı diyarlarda yetişirler
MUSTAFA ÇELİK
"Fırtınalı diyarlarda yetişmek"; zorluklar, mücadeleler ve çalkantılı şartlar içinde büyümeyi, olgunlaşmayı gerçekleştirmektir. Bu, sıradan bir yaşamı değil; sıkıntıların, risklerin, fedakârlıkların olduğu bir yolu seçmek demektir. Peygamberin öğrettiği Kur'an ve Kur'an'ın uygulaması olan Sünnet, yani peygamberimizin hayatı, her devirde, her coğrafyada Rabbe hakkıyla teslim olmuş Rabbanîler yetiştirecektir. Yetişen bu Rabbanîler insanlara hak bilgiler öğretecekler, insanlara hak ile yön verecekler, gerekirse Allah yolunda mücadele edeceklerdir.
"Nice peygamberle birlikte birçok Rabbanîler (bilginler) savaşa girdiler de, Allah yolunda kendilerine isabet eden (güçlük ve zorluk)tan dolayı ne gevşeklik gösterdiler ne de boyun eğdiler. Allah sabır gösterenleri sever." (Âli İmran Sûresi/ 146)
Her insan, yaşam yolculuğunda bir yere ait olmayı, kök salmayı ve anlamlı bir iz bırakmayı ister. Fakat bazıları için bu yolculuk, diğerlerinden çok daha çetindir. Onlar, fırtınalı diyarlarda büyür. Her adımı rüzgâr, her nefesi mücadele kokar. Sıradan hayatların konforlu sokaklarından değil, dikenli yollardan geçerler.
Fırtınalı bir coğrafyada yetişmek, sadece dışsal zorluklarla değil; içsel bir savaşla da yüzleşmektir. İnsanın kendini aşması, sınırlarını tanıması ve gerekirse o sınırları zorlaması gerekir. Bu, yüreği olanların işidir. Çünkü o yolda yürümek bedel ister. Kaybedilen uykular, vazgeçilen rahatlıklar, çoğu zaman anlaşılamamak... Her biri ödenen bir bedeldir.
Ama bazı insanlar vardır ki, bu yolu isteyerek seçerler. Çünkü bir davaları vardır. Adalet, hakikat, özgürlük ya da insanlık adına bir sözleri vardır bu dünyaya. Onlar, hayatlarını anlamlı kılmak için fırtınaya yürürler. Ve ne zaman düşseler, yeniden ayağa kalkmayı bilirler.
İşte bu yüzden denir ki: Fırtınalı diyarlarda yetişmek, bedel ödemeye katlanmaktır. Bu dava adamlarının işidir. Herkesin taşıyamayacağı bir yükü omuzlamak, herkesin yürüyemeyeceği bir yolda yürümektir bu. Ve sonunda, dünya değişmese bile insan değişir. Daha güçlü, daha inançlı ve daha insan kalmayı başararak...
Hayatın en keskin öğretmeni, zaman değil; zorluktur.
Rüzgârın önünde eğilmeyen, fırtınanın ortasında kök salan çınarlar gibi insanlar da ancak çetin yollarla büyürler. Güneşin her daim parladığı yerde gölgeye kim ihtiyaç duyar ki Asıl karakter, gökyüzü karardığında, sığınacak yer olmadığında kendini gösterir.
Ulu çınar olmak, sadece ayakta kalmak değildir. Diğerlerine de gölgelik olmak, rüzgârı kesmek, toprağı tutmaktır. Ama bu, bir anda olmaz. Her yara bir halka bırakır gövdesinde, her düşüş bir güç katar köklerine. Zorluklar, önce seni sınar, sonra seninle bütünleşir.
Kimi insanlar düz yollarda yürümeyi arzular; oysa asıl değer, yokuşu tırmananın ardında gizlidir. Çünkü hayat, fırtınadan kaçanları değil, onunla yürümeyi öğrenenleri büyütür. Onlar ki, gözyaşını toprağa akıtır; gün gelir, o toprakta umut yeşerir.
Ve bir gün herkes gölgesine sığındığında, kimse bilmez o ulu çınarın ne fırtınalardan geçtiğini.
Yokuşları aşmanın bedeline katlanmayan düz ova yürüme hakkına kavuşamazlar. Hayat, bazen önümüze dimdik bir yokuş çıkarır. Nefesimizi keser, dizlerimizi titretir, kimi zaman geri dönmeyi bile düşündürür. Ama işte tam da o noktada, karakterimizi belirleyen bir karar veririz: Devam mı, vazgeçmek mi