Allah'ın arzında hayatın orta noktasına âhireti, hedefine Allah'ın rızasını koyanlar, Allah'ın dinini yeryüzüne hâkim kılma hususunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmazlar. Mesele İslâm'ın hâkimiyeti ise, ötesi teferruattır. Her türlü fedakârlık yapılır.
Müslüman olarak varlığımızı diplomamıza, doktoramıza, makamımıza, mevkiimize, rütbemize, ırkımıza armağan edemeyiz. Biz bunlar için var olmadık. Aksine bizim varlık sebebimiz, dinimiz İslâm'dır.
"(Ey Muhammed!) De ki: "Şüphesiz benim namazım da, diğer ibadetlerim de, yaşamam da, ölümüm de âlemlerin Rabbi Allah içindir.
O'nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların ilkiyim." (En'am suresi162-163)
Dikkat edilirse, Rabbimiz bunu peygamberimize söylettiriyor. Peygamberimiz söylüyor, biz dinleyeceğiz, sonra biz söyleyeceğiz, kendimiz dinleyeceğiz, çevremize ilan edeceğiz. Ama önce bunu kendimiz dinleyeceğiz. İmanımızı tazelemek üzere, imanımızı Allah'a arz etmek üzere önce bunu kendimize söyleyeceğiz. Benim namazım, yâni benim Allah'la diyaloğum, benim Allah'tan mesaj alıp, Allah'a tekmil vermem anlamına gelen namazım, benim bedensel ve bireysel hayatıma Allah'ın karıştığını ortaya koymam, bunu evetlemem anlamına gelen namazım Allah içindir. Öyle bir hayat yaşayalım ki Rasûlüllah (sav)'inki gibi olsun. Öyle bir hayat yaşayalım ki kâfirlerinkinden, müşriklerinkinden farklı olsun. Kâfirlerle farkımız ortaya çıksın.
"O'nun hiçbir ortağı yoktur. İşte ben bununla emrolundum. Ben müslümanların ilkiyim."
Dünyada Müslüman kalmasa ve bu dini tek başına yaşamak zorunda da kalsa bir Müslüman bunu demek zorunda kalacaktır. Kim var diye sağına soluna bakmadan, ben Müslümanım diyecek ve Müslümanlığını en öne alacaktır. Ben önce Müslümanım diyecektir. Ben her şeyden önce Müslümanım diyecektir. Bu âyetin gereği babalığımız, analığımız, kocalığımız, amirliğimiz, müdürlüğümüz, işimiz, aşımız, mesleğimiz, dükkânımız, tezgâhımız arkaya alınacak ve Müslümanlığımız öne alınacaktır. Müslümanlığımız için hiçbir fedakârlıktan kaçmayacağız.
Fedakârlığın zirvesini yaşayan, atını deryaya sürerek "Ya Rabbi bu derya ilerlememe mani olmasa idi, senin ulu adını yaymak ve düşmanlarını kahretmek için dönmemek üzere daha uzaklara gidecektim" diyen Ukbe bin Nafi gibi gözü ve gönlü sadece hedeflediği nokta-i merkez olandava adamları, İslâm için var olanlardır.
Hayatımızdan ırkçılık kavgası için, sahte ilahlık davası için pay almaya kalkışanların karşısında "İslâm için var olduk, Ümmet-i Muhammed'e yar olduk" itirafında bulunmak, kimlik ibrazındandır. Müslüman kimliğimiz bunu gerektiriyor.
Ey Demokratlar, Liberalistler, Laikçiler, Sosyalistler, Komünistler, Kemalistler, Ateistler, Deistler, Modernistler, Kavmiyetçiler! Biz Müslümanız, düşün yakamızdan. Hayatımızdan miskal-i zerre kadar dahi size bir pay ayıramayız. Bunu yaptığımız zaman Müslümanlığımızı inkâr etmiş oluruz. Gök üstümüze çökse, yer altımızdan kaysa, biz İslâm için var olmaktan ve Ümmet-i Muhammed'e yar olmaktan vazgeçmeyiz.
"Onlar; başlarına bir musibet gelince, "Biz şüphesiz (her şeyimizle) Allah'a aidiz ve şüphesiz O'na döneceğiz" derler." (Bakara Sûresi156)
Kulluk kitabımız Kur'ân, bize Allah'a olan aidiyetimizi hatırlatıyor. Allah'a olan aidiyetimizi asla unutmayacağız. Biz Allah içiniz, tağutlar, firavunlar, azmanlar için olamayız. Allah için olmak, Allah'ın dini İslâm için var olmaktır. Namazda Rabbimizle yaptığımız ahitlerle hayatımız özdeş olsun. Namazımızla hayatımız özdeş olsun. Böylece hayatımız hep Allah için olsun. Yaşarken hep namazda olalım. Namazdayken hep Allah huzurunda olalım. Evet, mü'min hamdini Allah'a ait kılan kişidir. Namazımız, ibadetlerimiz ve tüm hayatımız Allah içindir. Zaten ibadetin dışında hayatımızda bir tek saniyemiz bile yoktur bizim. Tüm hayatımız kulluktur. Allah için bir hayat yaşayan bir kişinin hayatında kulluğun dışında bir saniye olur mu Dünya hayatımız, âhiret hayatımız, ferdi hayatımız, toplumsal hayatımız, aile hayatımız, iş hayatımız, siyasal hayatımız, hukuksal hayatımız Allah'a aittir. Biz hayatı Allah için yaşarız. Çünkü bu hayatın sahibi O'dur. Bizi yaratan ve bu hayatı bize lütfeden O'dur. Vücutlarımız, bedenlerimiz, varlığımız, hayatımız, nefeslerimiz bize ait değildir. Hepsi hepsi O'nundur. Mademki her şey O'na aittir, öyleyse onların tümünü O'na kullukta kullanmak zorundayız. Bütün bu sahip olduklarımızı onları bize verenin razı olmadığı yerde kullanmamız, bizim felaketimiz olur.