İman olmasaydı akıl insana neler yaptırırdı

İman olmasaydı akıl insana neler yaptırırdı

Mustafa Çelik

İman, ölçülerin ölçüsüdür. İman, aklımıza ve bilgimize had bildirir. Bundan ötürüdür ki; kişinin kendini bilmesi, Rabbini bilmesi; bilgi olarak da bilmediğini bilmesi, bilginin zirvesi kabul edilmiştir.

Beşer aklına ve ağzına geleni olduğu gibi ham şekilde ifade eder. Bu düzeydeki dürüstlüğe, dürüstlük denmez. Patavatsızlık, edepsizlik, çiğlik vb. gibi isimler verilir. Barbaros Hayreddin Paşa (rh.a); "Bir hadsize haddini bildirmek, kırk yetime kaftan giydirmekten evladır" demiştir. Hadsize haddini bildir ama bir yetime bile kaftan giydirmekten erinme... Hadsize had bildirilirse, yetimin kaftana ihtiyacı bile kalmaz. Hak sahiplerinin haklarından mahrum bırakılmaları, had tanımaz hadsizlerin egemen olmalarındandır.

Müslüman insanın en büyük zaferi; aklını kullanmamak değil, aklını iman ile kullanmaktır ve aklını iman ile mukayyet kılmaktır. Akıl imansız kalırsa insanı firavun yapar, insanı Nemrut yapar, insanı Karun yapar, insani Haman yapar, insanı İblis yapar!

Müslümanlar gayba iman eden kimselerdir. Veya gıyaben iman ederler onlar. Rabbimiz haber veriyor: "Onlar gayba iman ederler." (Bakara Sûresi 3) Gayb; Gâbe fiilinin mastarı olup, gözden ve duyulardan gizli olan, görülüp bilinmeyen anlamınadır. Gayb; Duyularla algılanamayan, insanın deney ve gözlemlerine konu olmayan, Allah, cennet, cehennem, melek, vahiy, öldükten sonra dirilmek, hesap, kitap gibi tadılıp koklanamayan, ölçülüp tartılamayan Allah'ın verdiği haberlerdir ki, işte bunlara iman gayba imandır. Veya gıyaben imandır.

Gayb, bilginin konusu değil imanın konusudur. İnsan, Müslüman olarak Gaybı bilen kişi üstün değil, gayba inanan kişi üstündür. Çünkü Allahû Teâla bizden gaybı bilme türünde bir kulluk istememiştir. Eğer gaybı bilme, gayptan haberdar olma gibi bir sorumluluğumuz olsaydı, şu anda hepimizin buna sa'yi gerekecekti. "Onlar gayba iman ederler." (Bakara Sûresi 3) değil de "Onlar gaybı bilirler" denseydi, şu anda hepimiz gaybı bilmek için uğraşmak zorundaydık. Ama öyle demiyor Allah. Yâni bizim, şu anda gaybı bilmek türünde bir kulluğumuz veya bu tür bir sorumluluğumuz yoktur. O muttakiler gaybı bilirler, ya da bilmeye çalışırlar denmiyor da: "Onlar gayba iman ederler." (Bakara Sûresi 3) deniyor. İman bilginin konusu değildir. Bilinen ve görülen bir şeye iman da istenmez zaten. Meselâ; "dünyaya inanın" denmez. Çünkü dünyayı zaten görüyor ve biliyoruz. Ama âhirete inanın denir. Çünkü âhireti görmüyoruz. Kimi insanlar şu anda gaybı bilmeleriyle, gaypdan haber vermeleriyle övülüyorlar değil mi Filan zat kalpten geçenleri biliyormuş. Falan kes duvarın arkasından haber veriyormuş, gibi insanlar gaybı bilmeleriyle methediliyorlar. Halbuki gayb bilginin konusu değil, imanın konusudur. Gayb bilinmez, ona iman edilir. Gaybı bilen kişi değil, ona iman eden kişi muttakidir.

Akıl imana tabidir, amel de imana tabidir. İslâm âlimleri arasında dinî hayatın bütünlüğü açısından imanla amel arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğunda ihtilâf yoktur. Ancak Hâricî, Mu'tezilî ve Şiî kelâmcıları ameli imandan bir cüz kabul etmişlerdir. Bu âlimler, hangi itaatin imandan sayıldığı konusunda farklı görüşler ileri sürmüşlerse de genel olarak Hâricîler büyük günah işleyen ve ilâhî emirlerden birini terkedenin kâfir olduğunu, Mu'tezile ile Şîa, büyük günah işleyenin imandan çıkmakla birlikte küfre girmeyip ikisi arasında bir yerde (el-menzile beyne'l-menzileteyn) bulunduğunu, işlediği günahtan dolayı tövbe etmeden öldüğü takdirde ebedî olarak cehennemde kalacağını ifade eder. Sünnîler'e göre Kur'ân-ı Kerîm'de "iman edenler ve sâlih amel işleyenler" diye sıkça tekrarlanan âyetler, imanla amel arasında sıkı bir ilişkinin mevcudiyetini hissettirmekle birlikte bu ilişkinin atıf edatıyla kurulması ve gramer açısından atıf terkibinde yer alan iki tarafın birbirinden ayrı şeyler olması kuralı çerçevesinde amel olmaksızın imanın teşekkül etmesi mümkündür. Mâtürîdî, "ey iman edenler" hitabıyla başlayan bazı âyetlerde (en-Nisâ 459; et-Tevbe 938; el-Hadîd 5728) amel bakımından eksiklik içinde olan müminlerin uyarıldığına ve amellerinin eksikliğine rağmen onlardan mümin diye bahsedildiğine dikkat çeker (Kitâbü't-Tevhîd, Sh: 379). Her amelin herkese farz olmayışı, yolculukta namazın kısaltılması, orucun kazâya bırakılabilmesi de amelin imandan ayrı bir unsur olduğunun delilleri arasında zikredilir. Dolayısıyla iman, hem aklın ve hem de amelin vazgeçilmez ölçüsüdür. İmanın atmosferinden çıkan aklın ve amelin bir değeri yoktur.