Bülbül varken kargaya uyulur mu (1)
MUSTAFA ÇELİK
Dünya bir yolculuksa, ahiret o yolculuğun menzili; iman ise yolcunun azığıdır.
Her millet, her topluluk ve her birey, bu dünyada seçtiği inancın izini sürer.
Fakat ne kadar uzun olursa olsun her yolun bir sonu, her hayatın bir hesabı vardır. İşte o hesap gününde, ahiret her ümmeti imanıyla çağırır.
Bu çağrı, sadece kelimelerle söylenen bir inancı değil, yaşanmış bir hakikati sorar. Zira iman sadece dilde değil, kalpte ve eylemde yer bulduğunda gerçektir. Ahiret, kuru iddiaların değil; samimi teslimiyetin, hakikate yönelmiş kalbin ve sabırla yoğrulmuş hayatın değer gördüğü bir duraktır.
Kur'an bize bildirir ki, her ümmete bir peygamber gönderilmiş, her topluluk hakla tanıştırılmıştır. Lakin herkes aynı cevabı vermemiştir. Kimileri hakkı kabul etmiş, kimileri sırt çevirmiştir. Ahiretteki çağrı da buna göredir: Kim Allah'a ve Resulü'ne iman ettiyse, o çağrıya sevinçle koşar. Kim ise dünya hayatını tek gerçek sanarak yaşadıysa, o çağrı onda bir ürpertiye dönüşür.
İman, sadece bir kimlik değil; bir yöneliştir. Sadece inanmak değil, o inancın gereklerini yaşamaktır. Ahiret bir hesap yeridir; kimse başkasının yükünü taşımaz, kimseye haksızlık yapılmaz. Her ümmet, kendi imanı ile kendi şahitleriyle, kendi kaderiyle yüzleşir.
O hâlde şimdi soru şudur: Yarın hangi çağrıyı işiteceğiz Ve hangi imanla ona karşılık vereceğiz
İmanı olanların imamları da olur. Çünkü Allah'ın arzında imamsız iman davasının kavgası verilemez. İmamlı bir hayat yaşamak, imanlı olanların vazgeçilemez meselesidir. Müslümanlar âhirette imanlarıyla ve imamlarıyla yüzleşeceklerdir. Allahû Teâla buyuruyor:
"Her insan grubunu (ümmeti), kendi imamlarıyla birlikte çağıracağımız gün..." (İsra Sûresi/71)
Bu ayetin tefsirine göre "imam", burada kişinin veya ümmetin dünyada tabi olduğu önder, lider, inanç sistemi veya yaşam rehberi anlamındadır. Ahirette herkes, dünyada kimlerin izinden gittiyse, hangi öğretiye veya inanca bağlı yaşadıysa, onunla birlikte çağrılacaktır.
İnsan dünyada boşlukta yürümez. Her adım bir iz takip eder, her yöneliş bir rehber arar. Kimi hakikatin izini sürer, kimi heva ve hevesin. Kimi vahyin aydınlığında yürür, kimi modanın, ideolojinin, ya da sahte kurtarıcıların peşinden gider. Fakat sonunda herkes, ardına düştüğü o rehberle birlikte hesaba çekilir. Çünkü "Her ümmet, imamıyla çağırılır."
Ahiret öyle bir sahnedir ki, orada ne kalabalıklar insanı gizleyebilir ne de unutuş perdeleri. Herkes, ardında yürüdüğü önderle, bağlandığı dava ile inandığı değerlerle yüzleşir. Bu, kimsenin kimseye sorumluluğunu yükleyemeyeceği bir gündür. Hür iradenin hesabıdır bu; kimi bilerek Hakk'ın izinden yürümüş, kimi ise kendi putlarını imam bilmiş, onların ardına düşmüştür.
Kur'an'ın "imam" diye işaret ettiği bu önderlik yalnızca peygamberler ya da din adamları değildir. İnsan kimi örnek alıyorsa, kimi takip ediyorsa, kim onun zihnini ve kalbini şekillendiriyorsa, onun imamı odur. Bazen bu bir fikir olur, bazen bir ideoloji, bazen de bir şahıs. O yüzden sormalı insan kendine: "Ben kimin ardındayım"

13