Amerika-İsrail'den nefret dersi

Amerika-İsrail'den nefret dersi

MUSTAFA ÇELİK

İnsanlık tarihi, adaletin ve merhametin izinde yürüyenlerle, kanla ve zulümle iz bırakmaya çalışanların çatışmasıdır bir bakıma. Her çağda, masumların üzerine yağan bombalar, kesilen nefesler ve yok edilen hayatlar, insanlığın ortak vicdanında derin yaralar açmıştır. Bu kanlı ve katliam dolu tablolar karşısında sessiz kalmak ise, sadece insani değil, aynı zamanda imani bir çöküştür.

İslam, adaletin ve merhametin dinidir. Kur'an, bir insanı haksız yere öldürmenin tüm insanlığı öldürmekle eşdeğer olduğunu söyler:

"Kim, bir cana kıymamış veya yeryüzünde bozgunculuk yapmamış bir kimseyi öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir..." (Maide, 5/32)

Bu ayet, sadece bireysel cinayetleri değil, organize edilmiş katliamları, devlet destekli soykırımları ve sessiz kalınan zulümleri de kapsar. İslam'ın öngördüğü toplumsal duyarlılık, sadece ibadetle değil, zalime karşı bir duruşla da ölçülür.

Peygamber Efendimiz (s.a.v), kötülüğü sadece el ile değil, dil ile ve en azından kalple reddetmenin imandan olduğunu söyler. Kalben nefret etmek bile imani bir tavırdır. O halde, masumları öldüren, şehirleri yok eden, çocukları yetim, anaları mezarsız bırakacak kadar gözü dönmüş katillerden nefret etmek de imanla doğrudan ilgilidir. Çünkü bu nefret, adaletin, vicdanın ve insanlığın yanındaki saf tutmaktır.

Bugün yaşadığımız dünyada, savaşları izlemek, haberleri takip etmek ve sadece üzülmek yeterli değildir. Zihinsel ve ruhsal olarak zulme karşı olmak, en azından içten bir buğz ile bu caniliğe karşı durmak, inancımızın bir yansıması olmalıdır. Vicdanlar susarsa, zalimler konuşur. O yüzden vicdanın sesi olan nefret, sadece bir duygu değil, bir duruştur. Ve bu duruş, inancın ta kendisidir.

Dünyanın dört bir yanında milyonlarca insan, yüzyıllar boyunca savaşların, sömürünün, soykırımların ve zalim yönetimlerin acı mirasıyla yüzleşti. Emperyalist güçler, güç uğruna insanlık onurunu hiçe sayarken, arkalarında yalnızca yıkım değil, aynı zamanda derin bir tarihsel travma bıraktılar. Bugün bizler hâlâ bu karanlık geçmişin etkileriyle yaşıyoruz. Peki, bu acıların bir daha yaşanmaması için ne yapmalıyız

Cevap açık: Eğitim.

Bir toplumun geleceği, çocuklarına ne öğrettiğiyle doğrudan ilişkilidir. Eğer bizler gelecekte başı dik, bağımsız ve onurlu bir toplum olmak istiyorsak; ilkokuldan üniversiteye kadar her kademede, geçmişin zalimlerini tanımayı, emperyalizmin ve soykırımların gerçek yüzünü öğrenmeyi, bu karanlık eylemlerden ders çıkarmayı ve Amerika-İsrail'den nefret etmeyi bir ibadet olarak öğretmeliyiz. Bu yalnızca bir tarih dersi değil, aynı zamanda bir vicdan eğitimi olmalıdır.

Mescid-i Aksa ve çevresinde, Gazze'de "Amerika-İsrail Terör Örgütü" tarafından işlenen cinayetleri anlatmaya kelimeler kifayet etmiyor. Bu manzara karşısında halkı Müslüman ülkelerin sakinleri olarak okullarınızda, medreselerinizde, mekteplerinizde, üniversitelerinizde, tekkelerinizde, dernek ve vakıflarınızda "Amerika-İsrail'den nefret dersi" diye bir dersiniz yoksa; kapatın gidin siz yarın tasmalı kölelerisiniz. Asrımızda bu günümüzde Gazze'de taş üstünde taş, omuz üstünde baş bırakmayan Amerika-İsrail'den nefret etmiyorsanız insan ve Müslüman olduğunuz tartışmalıdır.

Amerika-İsrail Terör Örgütü'nün coğrafyamızda, malımızda, namusumuzda gözü var. Dolayısıyla bu kanlı cani terör örgütüne karşı sürekli teyakkuz halinde bulunmak mecburiyetindeyiz. Dolayısıyla diyoruz ki; ey İslam coğrafyasında yaşayan hocalar, şeyhler mollalar akademisyenler! Siz öğrencilerinize, müridlerinize, müntesiplerinize ve çevrenizdekilere "Amerika-İsrail Terör Örgütü'nden nefret dersi"ni vermiyorsanız; siz de, öğrencileriniz de, müridleriniz de, müntesipleriniz de, çevrenizdekiler de yarının tasmalı kölelerindensiniz. Bundan hiçbir şüpheniz olmasın