İktidar hırsı dar kafalılık tembellik

İsrail'in Filistin ve Lübnan halkına reva gördüğü sivil katliamları izleyen bütün Müslümanların yüreği sızlıyor. Eminiz ki, dünyada onlardan daha fazla sayıda insan da benzer acıları hissediyor. Ama özellikle Müslüman toplumların yüreklerinin sızlamasının ötesinde bir şey yapamaz hale düşmelerinin gerisindeki sebepleri sorgulamamız, sonra da gerekli alanlarda kendimizi yenilememiz gerekmez mi

Bütün bu olanların temelindeki asıl sebepler, yüzyıllardır sürüp giden Müslüman liderlerin iktidar hırsları, âlimlerin dar kafalılıkları ve Müslüman toplumların tembellikleri değil de nedir

"Çalış!" dedikçe Şeriat, çalışmadın, durdun,

Onun hesabına birçok hurafe uydurdun!

Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya,

Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!" (Mehmed Akif)

Oysa Aziz Kur'an müthiş bir dinamik toplum oluşturmuştu; insanların sadece dar anlamda dinî hayatlarını düzenlemekle yetinmemiş; Müslüman bireylerin ve toplumların -zamanın şartlarına göre- dünyevi hayatlarını huzur ve güven içinde yaşamalarını sağlamayı amaçlayan ilkeler de koymuştur. Yüce Allah Kur'an'da, din-dünya ayırımı yapmadan, iki alanda da "insan için çalışıp çabalamanın dışında" bir yol olmadığını ve emeğinin sonucunu mutlaka göreceğini bildirmiştir (Necm 5339-41). Peygamberimiz ve Sahâbesi de hayat alanında bunu fiilen ispatlamışlardır. İslam'ın özeti budur.

Kur'an için yoksullukla mücadelenin de, saldırgan güçlere karşı değerlerini korumanın da öncelikli şartı, herkesin tüm bedensel ve zihinsel yeteneklerini en verimli bir şekilde kullanmasıdır. Bu, Kur'an'ın sık sık önemine vurgu yaptığı "akletme" ve "düşünme" melekemizle de iyilik ve gerekliliğini gördüğümüz apaçık gerçekliktir.

Râgıb el-Isfahânî'nin bin yıl önce kaleme aldığı, orijinal görüş ve değerlendirmeleriyle İslam kültüründe eşine az rastlanan ez-Zerîa ilâ mekârimi'ş-Şerîa başlıklı bir ahlak kitabı var. Gerçek sufiler tasavvufun esasının 'dünya şatafat ve debdebesini terk etmek' olduğunu söylüyor, buna da "terk-i dünyâ" diyorlardı. Fakat zamanla bu tabir 'dünya işlerinde çalışıp kazanmayı terk etmek' şeklinde anlaşılmaya başlandı. Râgıb el-Isfahânî ise anılan eserde bu anlayışı eleştirdi. Muhtemelen bu yüzden eser, tasavvufçularla birlikte ulema tarafından da fazla ilgi görmedi; çünkü "aklını kullan ve çalış" diyordu.

Isfahânî, eserinin "Çalışıp Kazanmanın lüzumu" başlığı altında şunları yazıyor:

"Dünya işleri için çalışmak (dolayısıyla bireyler ve toplumlar olarak zengin ve güçlü olmak), bir yünüyle mubahlar, başka bir yönüyle farzlar arasında yer alır İhtiyaçlarını kendi emeğiyle karşılayamayan biri insanlardan destek almak zorunda kalırsa elinden geldiğince başka işler yaparak insanlardan gördüğü yardımların karşılığını onlar beklesin veya beklemesin- mutlaka vermelidir. Aksi halde onlara zulmetmiş olur Bir kimse başkalarından bazı menfaatler elde eder ama kendisinin onlara bir faydası olmazsa, Yüce Allah'ın "İyilikte ve takvada birbirinize yardım ediniz" (Mâide 52) buyruğuna uymamış; "Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin yardımcılarıdırlar" (Tevbe 971) ayetinde anlatılan grubun dışında kalmış olur. Bu nedenle