İngilize kızacağımıza Osmanlıya kızıyorsak bir bit yeniği vardır

Japonların 7 ve 8 Ağustos 1945 tarihlerinde Japonya'nın Hiroşima ve Nagazaki şehirlerine atılan atom bombalarının 79. yıldönümü törenlerine İsrail'den hiçbir yetkiliyi davet etmeyişi üzerinde duruldu ama Japon yetkililerin konuşmalarında her iki bomba yüzünden birkaç dakika içerisinde 150 bin Japonu öldürüp yüz binlercesini yaralı ve sakat bırakan Amerika Birleşik Devletleri'nin, yani "düşman"ın adını dahi anmayışı dikkat çekmedi. Halbuki asıl odaklanılması gereken nokta buydu, yani fâilin anonim bırakılmış olması.

Aslında düşmanın isimsiz bırakılmasına yabancı olduğumuz söylenemez.

Mesela hiç "16 Mart şehitleri"ni anan bir kurum veya kişiye rastladınız mı Hayır, rastlayamazsınız, çünkü 18 Mart Çanakkale şehitleri resmen anılır ama 16 Mart 1920'de İngilizlerin Şehzadebaşı'ndaki bir karakolu basarak 4 askerimizi şehit edip 10 askerimizi yaralamaları anılmadığı gibi uzmanlar haricinde pek bilinmez de. Yaralılardan biri daha sonra şehit olacak, böylece şehit Mehmetçik sayısı 5'e çıkacaktır.

(Nutuk'ta şehit sayısı hataen 6 diye verilmiştir ki maalesef bu yanlışı dipnotla olsun düzeltmeye cesaret edilememektedir.)

Şehitlerimizi anmaya kalkanlar dahi Japonların bombayı tepelerine atanların ABD olduğunu söyleyemeyişleri gibi- "düşman"ın, yani İngiliz'in adını anmaz.

Neden

Sebebi gayet açık aslında.

1920-23 yıllarında İstanbul işgal altında bulunduğu için İngilizlerin kendi katlettiği Mehmetçiklerin anılmasına izin vermeleri söz konusu olamazdı.

İngilizler İstanbul'u tek kurşun atmadan terk ettikten 3 gün sonra, 5 Ekim 1923 günü Tevhid-i Efkâr gazetesinin şehitlerimizin fotoğraflarını ilk kez neşretmesi kamuoyunda infiale sebep olur. Anacaklardır ama mezar yerleri belli değildir. Çünkü işgalcilerden gizlemek maksadıyla başlarına mezar taşı konulmamıştır. Bu sebeple 1924 yılındaki ilk anma töreni vesilesiyle mezarlar araya sora bulunur ama ancak 3'ünün mezarı tespit edilebilmiştir.

İlk yıllarda harpten çıkışımızın verdiği cesaretle düşmanın isminin açıkça söylendiğini görürüz. Ancak İngiliz adı 1930'lu yıllarda basından buharlaşmaya başlar ve anma törenleri yapılsa da, düşmanın ismi anılmaz olur.

İşte iki örnek:

Enver Ziya Karal'ın liseler için yazdığı 1945 tarihli Türkiye Cumhuriyeti Tarihi adlı kitapta şu satırı buluyoruz:

"Şehzadebaşı'nda karşı koymaya davranan Mehmetçikler şehit edildi." (s. 35)

1960 tarihli Liseler için yazılan Türkiye Cumhuriyeti Tarihi adlı kitap (Mükerrem Kâmil Su ve Kâmil Su imzalı) ise bu olayı şöyle geçiştirir:

"Şehzadebaşı karakolu ansızın basıldı. Bu harekete karşı koymağa davranan Mehmetçikler şehid edildi." (s. 48)