Hem Nazım'ı sevip hem Kemalist olunabilir mi
Hem Nazım'ı sevip hem Kemalist olunabilir mi
Mustafa Armağan
Nazım Hikmet yasaklanıp sansürlense de şiirleri kadar fikirleriyle hâlâ tartışılmakta.
Eski Irak cumhurbaşkanı Kürt siyasetçi Celal Talabani 1995 yılında Almanya'da yaşayan psikiyatr İlhan Kızılhan'a verdiği tv röportajında, Nazım Hikmet'in Kürtlerle ilgili bilmediğimiz bir yönünü ifşa etmişti. İşte o sözler (kısaltarak aktarıyorum):
"İlk defa 1955 yılında Irak'tan gizlice çıktım. Varşova'daki Dünya Öğrenciler Festivaline gittik. Festivalde büyük Türk şairi Nazım Hikmet'i gördüm. Kendisine Kürt kıyafetleri götürmüştük. Toplantıya Kürt kıyafetleriyle geldi ve çok güzel bir konuşma yaptı.
- Ben Kürtleri çok seviyorum. Onlar mazlum bir halk dedi. Umut ediyorum ki bir gün özgür Kürdistan olacak ve ben de orada olup bunu görebileceğim dedi.
Konferansta birçok ülkeden gençler vardı. Rus heyeti, Çin heyeti, Hindistan heyeti vardı. İngiliz, Fransız, Türk, Arap ve İranlı heyetler vardı. Nazım Hikmet etkili biriydi. Onu dinlediklerinde Kürtlere önem verdiler."
Nazım Hikmet'in Kürtlere bakan yönü Talabanî bunları anlatana kadar bilinmiyordu. Ancak üç yıl sonra bir bomba daha patladı.
Türkiye'de ilk defa Doğu Perinçek'in yönettiği 2000'e Doğru dergisinin 31 Temmuz 1988 tarihli sayısında neşredilen bir mektup Nazım Hikmet'in el yazısıyla Kürt ileri gelenlerinden Kamuran Bedirhan'a yazılmıştır.
Kâmuran Bedirhan'ın Paris Kürt Enstitüsü'ne bağışlanan kitaplığındaki belgeler arasında bulunarak ilk kez 1983 Eylül'ünde Enstitü'nün yayın organı olan Hevi'de yayımlanmış olan mektup 2000'e Doğru dergisinde "Nâzım Hikmet'in bilinmeyen mektubu: Kürt ve Türk kardeşler özgürlüğe elbirliğiyle..." başlığıyla çıkmıştı. Dergide mektubun Nâzım Hikmet gerçeğinin her yönüyle aydınlanması gerektiği düşüncesiyle 'tarihsel bir belge' olarak yayımlandığı belirtilmişti:
Biz de tarihî bir belge olan mektubu herhangi yorum getirmeden aşağıya alıyoruz (Dürüstlük gereği olduğu gibi aktardığımız Osmanlı'ya dair cümlelerine katılmadığımı belirtmeme gerek yok sanırım):
İnkâra karşı çıkan mektup
"Kökleri yüzyılların derinliklerine dalan, tarihiyle, kültürüyle, Kürt milletinin önemli bir çoğunluğu Anadolu'nun bir parçasında yaşar. Anadolu'nun öbür parçalarında yaşayan Türk milletini Kürt milleti kardeşi sayar. Her iki millet, bütün imparatorluklar gibi, halkların zindanı olan Osmanlı İmparatorluğu'nda, Türk ve Kürt derebeylerinin, Osmanlı İmparatorluk idaresinin ağır zincirlerine vurulmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu yıkıldıktan sonra ise her iki millet emperyalizme karşı tek bir cephe kurup çarpışmışlardır. Anadolu milli kurtuluş hareketi yalnız Türkler için değil, Kürtler için de tarihlerinin en şerefli sayfalarından biridir.
O dövüş yıllarının sonradan Türk idarecilerince yasak edilen en unutulmaz türkülerinden biri, "Vurun Kürt uşağı namus günüdür" diye başlar. Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan sonra, Türk idarecileri ve egemen çevreleri, Kürt hareketine tamamıyla vaat ettikleri millet ve insan haklarını tanımadı.
Hatta işi Kürt milletinin millet olarak varlığını bile inkâra kadar götürdü. Bu dönem, Türk idarecilerinin ve egemen sınıflarının emperyalizmle uzlaşmaya başlaması dönemidir. Bu inkârla, bu uzlaşmamanın aynı dönemde baş göstermesi sadece bir rastlaşma değildir.
Bugün TC'yi Orta ve Yakın Doğu'da emperyalizmin kalelerinden biri haline getiren Türk politikacıları, Kürt milletinin milli varlığını inkârda ısrar ediyor ve TC sınırları içinde öteki azınlıklarına tanıdığı hakları bile Kürt milletine tanımıyor.
Türk ve Kürt halklarının TC'nin sınırları içinde dış ve iç politikada aynı emellere hasret çekmeleri bugünkü Türk idarecilerini korkutuyor. Her iki kardeş millet milli kültürlerini, milli ekonomilerini geliştirmek, toprağa, tarım araçlarına, hürriyete, demokratik haklara kavuşmak istiyor. Türk ve Kürt halkları TC'nin tarafsız bir politika gütmesini, emperyalizmin üssü olmaktan kurtulmasını özlüyor.