Fetretten fethe hangi ruhla yürüdük

Osmanlı Devleti tarihi muazzam bir yaşanmış olaylar laboratuvarı. Aradığınız ve aramadığınız her türlü hadiseye kapılar ve pencereler açacak kabiliyetteki bu engin laboratuvarı yeterince kullandığımız söylenemez. Oysa en basit bir kaidedir: Büyük devletler ve milletler, tarihini kana kana içmiş nesillerin güçlü omuzlarında yükselecektir.

Öyleyse İngilizlerin meşhur Başbakanı Sir Winston Churchill ile bu defalığına da olsa sesimizi birleştirebiliriz: "Study history, study history. In history lies all the secrets of statecraft." Yani "Tarihi incele, tarihi incele. Çünkü devlet adamlığının bütün sırları tarihte yatar."

Osmanlı Devleti'nin henüz ilk asrını doldurmamışken geçirdiği en büyük kriz, 1389-1413 yılları arasında yaşandı. Daha doğrusu 24 yıllık bu dönem iki büyük krize ev sahipliği yaptı. Birincisi Kosova Meydan Savaşı henüz bitmeden Osmanlı Devleti'nin lideri Murad Hüdavendigâr'ın elim bir suikast girişiminde şehit düşmesiydi. Düşünün, savaş henüz bitmemiş ve başkomutan da olan devlet başkanı harp meydanında öldürülmüş. Panik an meselesi... Her şey bitebilir... Lakin "devlet aklı" o tarihte bile o derece gelişmiş durumdaki Osmanlı'da, hemen Yıldırım Bayezid çadıra çağrılıp kendisine biat edilir ve zafere kadar dışarıya bilgi sızdırılmaz. Başka herhangi bir devleti köklerinden sarsacak bu yaman kriz, yalnız Kosova'da ve Balkanlarda değil, Osmanlı Devleti'nin Anadolu topraklarında da yeni bir atılımın işaret fişeği olur.

Hatta müteakip 13 yıl yeni bir çiçeklenme dönemi olarak karşımıza çıkar ve muhteşem Niğbolu Zaferi yaşanır ki bir Haçlı Ordusu'nun bu kadar kesin bir mağlubiyetine tarihte ender rastlanır.

Geliyoruz o meşum 1402 yılına... Ankara'da yaşanılan Osmanlı-Timurlu savaşı sonunda yenilen taraf bu defa Osmanlı olur. Öyle böyle değil, bütün devlet yapısını kökünden sarsacak çapta bir depremdir yaşanan. Osmanlı Devleti yok edilmez ama Padişahı esir alınır, Anadolu'daki toprakları Türk Beylikleri arasında bölüştürülür, daha doğrusu eski toprakları kendilerine iade edilir. Balkanlardaki Osmanlı toprakları ise vassal devletlere paylaştırılır. Altı şehzadenin her biri bir dağın başına atılır...

Yalnız içlerinden biri, sonradan devleti ayağa kaldırdığı için ikinci kurucu (bâni-i sâni) ilan edilerek baş tacı yapılacak, Bursa'daki türbesi bir istisna olarak hem dışı ve kubbesi yeşil çinilerle donatılacak, hem de camiden yüksek bir kotta inşa edilecek olan Çelebi Mehmed apayrı bir istikamet tutturarak dağılmakta olan devleti yenilemekle kalmayıp İstanbul'un fethine, feth-i mübine giden yolu da ustaca döşeyecekti. Nitekim kendisinin vefatından 12 yıl sonra doğacak olan torunu ve adaşı Sultan Mehmed-i Sani İstanbul'u fethederek Fatih Sultan Mehmed unvanını alacak ve daha 40 yıl öncesine kadar akla zarar bir iç savaş yaşamakta olan bir devletin cihan imparatorluğu tacını başına geçirdiğini cümle âleme ilan edecekti. Merhum Halil İnalcık Hoca bize Çelebi Mehmed'in fetih ruhlu aleminden çarpıcı bir kesit aktarmaktadır ki, Fetretten Fethe hangi ruhla yüründüğünü görebilmek için yakinen tanımamız gereken bir portreye uzanır.

Daga c?ıkan sultan

Halil I?nalcık Hoca'ya gore C?elebi Mehmed bas?ka c?are kalmayınca "Daga C?ıkan Sultan"dır. C?elebi Mehmed'in iktidar yolu, asırlar sonra yine aynı beldelerde "Arkam sensin, kal'am sensin daglar hey!" diyerek daga c?ıkan ve mucadelesini zalim beylerle oradan surduren Koroglu gibi Bolu daglarından gec?mis?tir.

Timur, Yıldırım Bayezid'i Ankara'da yendikten sonra Anadolu'daki Turkmen Beyliklerine "Yarlıg" vererek kendi toprakları uzerindeki egemenliklerini tanımıs?tır. Ne var ki devlet olmak kolay is? degildir. Dagılmıs? ama kendini dagıtmamıs? olan Osmanlı Hanedanı'nın en atak s?ehzadesi olan C?elebi Mehmed, agır itibar kaybına ugradıgı, orduları dagıldıgı, ekonomisi yerle bir oldugu, devleti bas?sızpadis?ahsız kaldıgı halde surec?ten karlı ve saglıklı c?ıkmıs? olan diger Turkmen Beyliklerine kok sokturmekte, yılların koklu beyliklerine kars?ı her tarafta galebe c?almaktadır.
Bunun uzerine Turkmen beyleri c?ar nac?ar Timur'a bas?vurup derler ki: "Senin yerine gonderdugun beglerin birisi bunun elinden halas olmamıs?tır." Yani bunların yerine kimi atadıysan C?elebi Mehmed'in elinden kurtulamamıştır. Bir çare buyurun!

Timur ise İzmir'i fethettikten sonra Nasreddin Hoca'nın memleketi Akşehir'e dönerken yolda Yıldırım Bayezid'in öldüğü haberini alır. Bunun üzerine bütün Osmanlı ülkesinde egemenliğini ilan eder.

Çelebi Mehmed'in hakikaten padişahlığı hak ettiğini şu net tavrından anlıyoruz ki, Timur'un güzel sözlerle ve kızımı vereceğim gibi tatlı vaadlerle yanına çağırmasına itibar etmeyecek ve bunun bir tuzak olduğunu görecek, Osmanlı şuurunu bir süngü gibi dimdik tutarak