Yenilenen yüzüyle bir İstanbul klasiği

1983'te Metin Fadıllıoğlu'nun açtığı, Ulus 29, İstanbul yeme-içme dünyasına fırtına gibi girmiş, kısa sürede muhteşem Boğaz manzarasından Zeynep Fadıllıoğlu'nun tasarladığı dekorasyonuna, yemeklerinden müziklerine tam bir cazibe merkezi olmuştu. Kısa sürede de müdavimlerini oluşturmuştu.TRT 2'de çalıştığım 1990'lı yıllarda yoğun bir günün ardından zaman zaman kendimizi ödüllendirmek için giderdik. Izgara köftesi vazgeçilmez klasiğimizdi. O dönemde menüsüyle, servisiyle, sunumuyla avangart bir mekandı.Sonra birçok şey gibi geçen yılların ve farklılaşan eğilimlerin etkisiyle 29 da değişime uğradı. Yemeklerinden çok, gençlerin geç saatte gittiği kulübüyle anılır oldu. Derken Metin Fadıllıoğlu mekânı Doğuş Grubu'na devretti. Dekorasyondan başlayarak her şey yenilendi.Ve iniş çıkışlarla geçen 39 yılın ardından geçtiğimiz aylarda olgunluk dönemine yakışır bir biçimde 29 yeni bir eşik daha atladı, danışmanlığını üstlenen şef Mustafa Otar yönetiminde menüsünü tümden yeniledi.Kilimanjaro'nun şefliğini üstlendiği dönemde tanıdığım, yemekleriyle tanıştığım Mustafa Otar günümüz Türk mutfağını en iyi özümseyen şeflerden biri. Temel malzemelerini mümkün olduğunca küçük üreticilerden temin ettiği, sadece yerli ürün kullandığı restoranı çok da başarılıydı. Ancak bir birkaç yıl sonra Otar yurtdışına gitmek üzere gruptan ayrıldı. Kilimanjaro'da yaptığı portakallı ılık kereviz, taş fırında pancar, pazı sarma ve odun ateşinde yabani mantarlarının ve cevizli ev yapımı taze eriştesinin tadını hâlâ hatırlarım. Otar bu kez yerelle dünya mutfaklarının farklı tekniklerini harmanlayarak 29'un menüsünü daimi şefler Fırat Yakut ve Mesut Uysal'la birlikte tümden yenilemiş. Hafta başında Otar'la yemekleri deneyimlemek üzere buluştuk. Menü soğuk başlangıçlar, marine balıklar ve çiğ dilimler, sıcak ve ılık başlangıçlar, risotto, makarna, ana yemekler ve tatlı başlıkları altında toplanmış. Ama çeşitler insanı yoracak kadar çok değil. Ben, pişirmek uygarlıktır diyenlerdenim. Bu yüzden de et ve balık söz konusu olduğunda hiçbir zaman çiğ sever biri olamadım. Tercihimi çoğunlukla lakerda, tuzlu balık, taramadan yana yaparım. Çok taze deniz ürününü marine severim. Ama yanında ekşi mayalı ekmek ve rezeneli çırpılmış tereyağıyla servis edilen marine hamsi çok iyiydi. Trüf yağı, parmesan ve limon sosla aromalandırılmış taze çiğ enginar ve kuşkonmaz salatası; kereviz kremalı, ceviz ve tarhunlu tereyağlı ılık kereviz; anason ve zencefilli kızarmış kalamar; 29 köfte; zencefilli chimichurri soslu ızgara çipura fileto ile Çin yufkası, trüflü mayonez turşu ve yeşillikler eşliğinde sunulan Kore usulü marine edildikten sonra tandırda uzun pişmiş dana kaburga da çok başarılıydı. Fakat menüde trüf yağına fazla torpil yapılmış gibi geldi. Büyük olasılıkla müşteri tercihi ya da isteğidir ama her isteğe boyun eğmek gerekli mi bilemiyorum...41 YILLIK RÜYAİstanbul Kültür Sanat Vakfı tarafından 1982 yılında düzenlenmeye başlayan İstanbul Film Festivali 40 yılı geride bıraktı. İzmir'de Güzel Sanatlar Fakültesi Sinema Televizyon Bölümü'nde okurken bu haberi coşkuyla karşılamış ve hemen festivale gitme planları yapmaya başlamıştık. Kısa bir süre sonra yurtdışına gittiğim için ilk yıllarını kaçırdım ama dönüp İstanbul'a yerleştikten sonra heyecanla nisan ayını bekler, listeler yapar, filmlerimizi seçerdik.41'inci kez perdelerini açan festivalin bu yıl da 135 uzun, 22 kısa metrajlı filmden oluşan dolu