İtibarın on para etmez Şu sendeki güç olmasa

Koca Veysel, o muhteşem şiirini tahrif ettiğimiz için bizi bağışlar umarım. Güç sahiplerinin "itibarımla oynandı" deyip basın mensuplarını her dönemde hedefe koyması, elini kolunu ve hatta dilini bağlamasından ötürü canımıza yetti artık.Bir yıl sonra 100 yaşını kutlayacağımız Cumhuriyetimizin tarihinde iktidarların ve onlarla iş tutan diğer güç odaklarının en nefret ettiği meslek grubunun başında geliyoruz. Oysa birinci sırada Sayıştay, devlete bağlı denetleme kurumları ve yargı mensuplarının olması gerekir değil miBu dediğimiz demokrasinin tüm kurum ve kurallarıyla işlediği ülkelerde mümkün ancak. Tek parti döneminde komünizm tehlikesi gerekçe yapılarak basın mensuplarının üzerine çullanılmış. Çok partili sisteme geçince de muhalefet yıllarında basın özgürlüğünün sağlanacağına ilişkin türlü vaatlerde bulunan DP, iktidarının ikinci döneminde "Gazeteci her fani, bir gün mahpusluğu tadacaktır" deyimi ile birlikte "besleme basın" deyimini lugatımıza kazandıracak kadar basınla didişmiştir. Meclis'teki çoğunluğuna dayanarak yasalaştırdığı basın kanunlarında yer alan yasaklar ve cezalar akla hayale sığmayacak, hatta gülme krizlerine sokacak kadar sınırlayıcıdır.Ne garip, gazeteciler hem özgürce yazıp çizme hem de özlük hakları açısından belli güvencelere ancak şimdilerde çok eleştirilen ve "vesayet anayasası" olarak tanımlanan 1961 Anayasası ile kavuşabilmiştir.Darbe ve ara rejim hükümetleri dışında seçimle işbaşına gelen iktidarlar döneminde tam anlamıyla olmasa da basın, ciddi bir sorun yaşamamıştır. En tahammülsüz Özal döneminde bile.Ta ki AKP iktidara gelinceye kadar...AKP, hükümetleri döneminde basına verilen cezalar, yargılanan, tutuklanan, tazminat cezasına çarptırılan gazetecilerin toplamı darbe dönemlerinin toplamından bile fazladır. Bu dönemde sadece cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar yetmezmiş gibi bir de onlardan daha fazla "itibarına düşkün" bürokratlar türedi.Basına ceza istemenin gerekçeleri ortak: "İtibarımıza ve şöhretimize zarar verdi."Dün, itibarına zarar vermek bir yana "Evimin resmini ve adresini vererek beni terör örgütlerine hedef gösterdiler" iddiasıyla arkadaşlarımıza açtığı davanın duruşmasını izledik. O "itibarlı bürokrat"ın kim olduğunu yazmayacağım. Zira hem siz biliyorsunuz hem de şahsıma açtığı evlere şenlik bir davadan tazminat cezası aldım. Cumhurbaşkanından daha forslu ve de itibarlı bu bürokrat belli ki yargı üzerinde de hayli etkin. Yoksa bırakın ceza almayı bu davaların açılma talebi bile anında "takipsizlik" kararı verilerek reddedilebilirdi.Kendisi adını geçiren her gazeteci hakkında "İtibarıma zarar verdi" diyerek dava açarken savunma tarafının bütün taleplerine rağmen lütfedip duruşmalara gelmiyor. Kendisine sorulacak sorular da sorulamıyor haliyle...Eh haklı da sayılır. O kadar mühim bir şahsiyet açtırdığı her davanın duruşmalarına gelecek olsa koca devletin işleri aksar. Gazetecilerin işinin aksaması o kadar önemli miSenin haberinin belgeli olmasının da bir önemi yok. Davacı itibarlı şahsiyet "Yalan"