Alırken tamam da verirken neredeydin

Yoldaş Buzuki Ezikoviç, gençliğinden beri hayran ve hatta âşık olduğu Mikronezya müstebidi Muktedir Makropiç'le büyüyüp yaşlanmış bir Mikron balıkçıydı. Yirmili yaşlarında, rüyalarına giren Ulu Çoban'a kendine bile itiraf edemediği eşcinsel bir arzuyla bağlanmış ve bereketine inanmıştı. Nasıl inanmasın ki İstibdadın ilk çeyrek yüzyılında okyanus balık, Buzuki'nin kanı aşkla kaynamış; balıkçı yoldaşın müstebit sevgisi arttıkça cebi dolup taşmış; cebi dolup taştıkça müstebit sevgisi çoğalmıştı. Ama istibdadın ikinci çeyrek yüzyılı, işler değişmişti. Kakaoyla denizin sanki gizemli bir bağı vardı: Bitter çikolata azaldıkça denizdeki balıklar da azalmış ve Buzuki Ezikoviç'in Ulu Çoban aşkı da eskimeye, eksilmeye başlamıştı. Balıkçı Buzuki, hayatının son çeyreğinde artık kalbi kırık, hayalleri boş, omuzları tüm dünyanın yükünü taşıyormuşçasına düşük, cebi delik, mutsuz bir adamdı. Her sabah, "belki bugün" umuduyla denize açılıyor; okyanus dalgaları onu ve küçük kayığını, haydi başka kapıya der gibi itip kakarak eli boş döndürüyordu karaya. Yine böyle bir sabah, tam kayığını denize sürerken gizemli bir ses kulağına "Sakın!" diye fısıldadı. "Bugün denize açılan tekneler batacak..."Hayatın ezdiği Ezikoviç, duraladı. Zaten boş döneceğini düşündüğü avdan caydı. Evine döndü. Ertesi gün, adanın biricik ve tabii ki iktidara bağlı Yalaka gazetesinde ansızın oluşan bir hortumun, Ezya takımadalarında denize açılan tekneleri yuttuğunu yazıyordu. Balıkçı Buzuki ürperdi, tanrısı Ol'a huşu içinde şükranlarını sundu. Hatta balıkçılıktan vazgeçip başka iş yapmaya karar verdi. Ne de olsa emekçiydi, elleri güçlüydü, ertesi gün Şeş Taahhüt Kumpanyası'ndan Cenabet Cenginski'nin Kel Tepe'ye yeni bir yol daha inşaat ihalesini devrettiği taşeron şirkete amele yazıldı. Sabahın köründe tam iki eline tükürüp kazmayı