Getto dindarlığı ile yüzleşme

Dini cemaatler ve tarikatlar hiçbir zaman öz eleştiri ya da yenilenme teamülü içinde olmadı. Mevcut yapıların çoğu hayatın gerçekleri ile tüm bağlarını koparmış, lider sultası ve kutsiyeti ilkesiyle varlıklarını sürdürüyor. İmanın muhafaza ve ihyası, yaşamla bağlarını asgari düzeye indirgemiş, dünyayı kendi gettosundan anlamlandırmaya çalışan sığ ve baskıcı yorumlarla sağlanmaya çalışılıyor. Kullanılan dil ise sadece kendi içlerinde iletişimi mümkün kılan imalar, sınırlar ve yasaklarla dolu bir örgüt dili.Bu gruplarda sürekli dini referanslara gönderme yapılmakla birlikte, İslam tarihi boyunca oluşan fıkıh müktesebatın irdeleyecek, aktaracak bir ulema sınıfı yok. Sadece bu cemaatlerin kendi gettosunda yetişen ruhani liderler var. Cumhuriyetin din karşıtı atmosferi içerisinde, çoğu taşrada kapalı devre eğitimi verilen yerlerde (Bunların medrese olarak adlandırılması doğru değil. Çünkü klasik anlamda bir medresenin sahip olması gereken şartlara haiz değiller) yetişen şahısların, kent yaşamına karşı duyduğu özgüven eksikliğinin şekillendirdiği bir din anlayışı söz konusu.Muhafazakar aydın kesim bu cemaatlerde yaşanan aksaklıları ya da bu cemaatlerin sebep olduğu arızaları, Cumhuriyetin din karşıtı politikalarına ve aşırı laikçilere karşı, kol kırılır yen içinde kalır mantığı ile uzunca bir süre görmezden geldi. Muhafazakar kesim içinden yapılan eleştiriler, istisnai birkaç ilahiyatçının yaptığı uyarılar da, teorik zafiyetlerinin gayet farkında olan kanaat önderleri tarafından tekfirle ve çoğu kez tehdide varan tepkilerle susturuluyor. Son feci olayda kabul edilemez bir örneği yaşandı ancak genel anlamda kadınların, aklın ve vicdanın ve tabi fıkhın da kabul edemeyeceği bir yerde konumlandığı gerçeğiyle artık yüzleşmemiz gerekir. Başörtülü kadınlara sağlanan temel haklarla sosyal hayatta yer almaları ve tüm resmi dairelerde çalışıyor olmaları, tarikatlarıncemaatlerin