Siyasal İslâmcılarla milliyetçilerin ortak hükümetinin iddiası o ki...
Türkiye:
Bazı dış güçlerin kötü niyet li eylemleri sonucu...
Ciddi bir şekilde:
Zarara uğratılıyor...
Ekonomisi krize sokuluyor...
Ülke dışarıdan kışkırtılarak:
İç savaş tehlikesi yaratılıyor...
Aslında...
İslâmcılar da milliyetçiler de bunun böyle olmadığını...
Ekonomik krizin de...
İç savaş tehlikesinin de bizzat kendi "ısrarlı yanlışları" sonucu olduğunu biliyorlar...
Ve fakat buna rağmen...
Bu çok tehlikeli heyecanı beslemekten asla vazgeçmiyorlar...
Oysa...
Yine Siyasal İslamcı ve milliyetçi hükümetin sözcülerine, medyadaki destekçilerine bakarsanız...
Hepsi de:
Barış istiyorlar...
Hatta...
Ülkenin bu barışa acil ihtiyacı olduğunu bağıra çağıra söylüyorlar...
Ama...
Buna rağmen...
Bu İslâmcı ve milliyetçi heyecanın ülkeye zarar vermeye devam ettiğini:
Görmezden geliyorlar...
Ana muhalefete gelince...
Bu partimiz ve destekçileri de:
Görmemişin oğlu olmuş çekmiş şeyini koparmış gibi...
Kazandıkları büyük bir seçim zaferinden sonra:
Birbirlerine düştüler...
Cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimlerine normal şartlarda dört sene var...
Ülkeyi erken seçime götürebilme ihtimalleri sıfır...
Buna rağmen...
Daha şimdiden...
2028 yılında yapılacak seçimde:
Ekrem İmamoğlu mu..
Mansur Yavaş mı..
Yoksa Özgür Özel mi aday olacak, kavgası yapıyorlar...
İşin daha da ilginci...
Cumhurbaşkanlığı adaylığı için ismi geçenlerden Özgür Özel ısrarla...
VeGenel Başkan olduğu halde:
"Ben teknik direktörüm, iki garantili golcüm varken sahaya dalıp 'penaltıyı ben kullanayım' diyecek değilim" diyerek bas bas bağırıyor...
Ama...
Dinleyen yok...
Adeta:
"Sus bakayım... Aday olup olmayacağını sen bizden daha iyi mi bileceksin" diye adamı azarlıyorlar...
Allah sonumuzu hayretsin...
GÜNÜN SÖZÜ"Bütün ünlü sahtekârlarda, güçlerini borçlu oldukları dikkate değer bir özellik vardır...
Gerçek aldatma olayında onlara egemen olan duygu:
Yüksek özgüvenleridir...
Bu kadar etkileyici bir şekilde konuşan ve etrafındakilerin ilgisini çeken şey de budur...".
Friedrich Nietzche
KULAK VERİN2017 yılından bu yana tutuklu bulunan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin:
Lehine hak ihlali kararı verdiği iş insanı Osman Kavala...
Dün açıklamanın bir yerinde şu ifadeleri kullandı:
"Bariz hak ihlalleri içeren, delillere dayanmayan mahkûmiyet kararlarının verildiği, suçsuz insanların yıllar boyu hapis kalmalarına yol açan davaların yeniden görülmesi temel hukuk ilkelerinin ve insan haklarına saygının gereğidir. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kararları sadece başvuranların değil her yurttaşın adalet talep etme hakkıyla doğrudan ilgilidir.
Adalet herkes için gereklidir.
Her yurttaşın hayatı ve hakları eşit derecede değerlidir...".
Türkiye'nin ihtiyacı yumuşama değil:
Hukukun üstünlüğü ilkesine bağlılıktır...
Yargı bağımsızlığıdır...
İnsan haklarına saygıdır...
Kısaca:
Adalettir...
Tabii ki sadece Osman Kavala için değil...
Herkes için adalet gereklidir...
Devlet âdil olursa...
Zaten yumuşama da gerçekleşmiş olur...
GÖREVLERİNDEN AFFEDİN1940 doğumlu Faslı yazar Fatma Mernissi, Paris müzelerinde, Henri Matisse tarafından yapılmış Türk odalıkların tablolarını gördü.
Onlar harem kadınlarıydı:
Cinsel zevk verici, duygusuz, itaatkâr.
Fatma, tabloların tarihlerine baktı, karşılaştırdı ve:
Matisse'in onları böyle resmettiği dönemde, yani 1920'li ve otuzlu yıllarda, Türk kadınlarının vatandaşlık haklarına sahip olduklarını...
Üniversiteye ve parlamentoya girip, boşanabildiklerini ve peçeyi söküp attıklarını hatırladı...
"Kadınlar hapishanesi" olan harem Türkiye'de yasaklanmıştı...
Ama...
Avrupalının hayal gücünde varlığını sürdürüyordu.
Gündüzleri tek eşli, rüyalarındaysa çokeşli olan erdemli beyefendilerin, aptal ve dilsiz dişilerin zindancı erkeğe zevk vermekten çok mutlu oldukları bu egzotik cennete serbest giriş kartları vardı.
Herhangi bir sıradan bürokrat, gözlerini kapar kapamaz; göbek dansı yaparken, sahibi ve efendisiyle bir gece geçirebilmek için ona yalvaran bir sürü çıplak kadının okşadığı kudretli bir halifeye dönüşüyordu.
Fatma bir haremde doğmuş ve orada büyümüştü."
Kaynak: Eduardo Galeano:
Kadınlar, Sel Yayıncılık, 13. Baskı. sf. 295
Sayın

									
								
									148