Tencereden geçmişi okumak

Yazılarımı sürekli okuyanlar bilir. Gittiğim yerlerde tarihin, coğrafyanın, doğal güzelliklerin peşinde koştuğum kadar, o yörenin mutfağı ile de tanışmak isterim. Biraz sorup soruşturunca, ısrarcı olunca, muazzam tatlara ulaşırım. Bu tadları yerel lokantalarda bulmak olanaksızdır. Bu lokantalar genellikle her yerde yiyebileceğiniz yemekleri sunarlar. Yörenin yemekleri ise genellikle evlerde pişer. Veya oralarda da pişmez, unutulur gider. Kaydı kuydu olmadığı için de kimse hatırlamaz...Yazdığım rotaları izleyen birçok okurum, yazımda söz ettiğim tatlarla da tanışmak ister. Ama bunda pek başarılı olamaz. Çünkü yörenin yöneticileri veya beni oralara davet edenler, bu yemekleri evlerde benim için özel olarak hazırlatır, özel bir mekanda bana sunarlar. Örneğin yıllar önce yaptığım bir Kahramanmaraş gezimden sonra yazdığım yazıda, sabah kahvaltısında tattığım 10 çeşit çorbadan bahsetmiştim. O yazıdan sonra, o çorbaları nerede sunulduğunu soran o kadar çok mail aldım ki, ben de bu ilgiye şaşırdım.Bütün bu sorulara aynı yanıtı vermek zorunda kaldım: "Bu çorbalar evlerde özel olarak pişirildi ve bir pastanede bana sunuldu. Onları Kahramanmaraş'ta herhangi bir mekanda yemenin imkanı yok..."Mardin'de de öyle olmuştu. Benim için hazırlanan yöre yemeklerini, yine özel bir mekanda yemiş ve bu tatları ballandıra ballandıra anlatmıştım. Bu yazımı okuyup, bu tatlara ulaşmak isteyenler de düş kırıklığına uğramışlardı.Beypazarı'nda, Malatya'da, Kastamonu'da ve diğer yörelerde de hep aynı şeyler yaşanmıştı. Yani ben, o özel tatlara özel çabalarımla ulaşabilmiştim. Ve o tatların sayesinde geçmişle ilgili bir çok bilgi edinmiştim. Kafama üşüşen yöreyle ilgili bir çok sorunun yanıtını, o yemeklerin öykülerini dinlediğim zaman bulmuştum.Yeme-içme alışkanlıklarının incelenmesi, yörenin kültürünü çözümlemede önemli rol oynamaktadır. Antropolojik açıdan insanların en eski alışkanlıklarının başında yemek gelir. Kutsal kitaplarda bile yeme-içme konuları geniş olarak işlenir. Öneriler getirilir, yasaklar sıralanır. İzin verilen veya yasaklanan yiyeceklerin irdelenmesi ile o dönemle ilgili bir çok bilgiye ulaşılabilinir...Dünyanın en eski yerleşim yerlerinden biri olan Çatalhöyük'te kazı yapan İngiliz Arkeolog İan Hodder, bulduğu yemek çanaklarındaki kalıntıları analiz ederek o dönemin yaşamı hakkında önemli ipuçları elde etmiştir.Keza Kral Midas'ın mezarından çıkartılan yemek taslarının içindeki kırıntılarının kimyasal analizi, o dönemi yeme-içme alışkanlığı, buradan yola çıkarak üretim biçimleri, ekonomisi hakkında ayrıntılı bilgiler sunmuştur.Yeme içmenin tarihi konusunda, bugüne kadar binlerce ciltlik kitap yazılmıştır. Bir çok antik çağ ozanı eserlerinde bu konuyu işlemiştir. Örneğin Homeros, "Odysseia"da yemeğin önemini şöyle dile getirir:" Ne zaman ki tüm insanlar arasında mutluluk vardır; ne zaman ki evlerde sıra sıra oturan konuklar, yanı başlarındaki masalar ekmek ve et doluyken bir ozanı dinleyebilir ve bir saki ağzına kadar dolu kaselerden şarap getirip onların kadehlerini doldurur; bu benim gönlüme göre en iyisidir..."Romalı hiciv şairi İuvenalis ise yazdığı taşlamasında, o dönemin yemek malzemeleri konusunda önemli bilgiler sunar:"Yemek listesine kulak verin: Burada pazar malı yok. Tivoli'deki çiftliğimden tombul bir oğlak, sürünün en yumuşağı. Öyle körpe ki damarlarından kandan çok süt akar. Yabani kuşkonmaz, kahyanın karısı yününü eğirdikten sonra toplanmış. Samanlara sarılı büyük ve ılık yumurtalar, altı ay saklanmış üzümler, Suriye armutları, taze kokulu elmalar..."Fernand Braudel, 16. yüzyılda Akdeniz'i anlatan kitabının, "maişet" ve "Yiyecek ve İçecek" adlı bölümlerinde özellikle 1400-1800 yılları arasındaki toplumdaki sınıfsal ayrılığı, yeme-içme