Ehlikeyfin mutfak kültürü

Ehlikeyf dediğin biraz da malumatfuruştur. Sofralar böyle bilge insanları sever.
Zaten sofralarda meze kadar malumat da önemli değil midir
Ehlikeyfin bilgilisi makbuldur. Onun ağzından bal damlamalıdır ki, sofranın neşesi tam olsun.
Ehlikeyf, yediğinin içtiğinin gelmişini, geçmişini bilir. Araştırır, okur, öğrenir.
Çaba sarf eder.

Bildikleri lüzumlu bilgiler olduğu kadar lüzumsuz da olabilir.
Örneğin, enginarın modern çağın başlarında saray şölenlerinin en rağbet edilen sebzesi olduğunu ve o dönemin enginar yemeklerinden örnekler vermesi, dinleyenlerin dikkat kesilmesine neden olabilir.
Ehlikeyf acele etmez. Yudum yudum anlatır.
Zaten keyif sofraları bilgi bombardımanına müsait değildir.
Biraz ondan biraz bundan.
Ehlikeyiflik öyle kolay iş değildir. Gayret ve emek ister. Hem damağının hem de hafızanın kuvvetli olması gerekir.
Önüne konanı bilmeden yemez. Hangi malzemenin ne zaman tüketileceğinin farkındadır. Yazı kışa karıştırmaz.

Damak tadının ne demek olduğunu, pişirme tekniklerini, tat almanın inceliklerini, mutfağın tarihini çok derinlemesine olmasa da bilir.
Bilgiyi kendisine saklamaz, paylaşır. Tıpkı ortaya konan mezeyi paylaştığı gibi.
Dinleyenler onun ağzından bal damladığını söylerler. Onunla sofraları paylaşmak bir ayrıcalıktır.

Ehlikeyf sadece yemekleri bilmez, araç gereçler hakkında da bilgisi vardır.
Örneğin çatalın 16. Yüzyıla kadar sofralarda yer almadığını, Avrupa'ya Bizanslı prensler tarafından getirildiğini anlatırken dinleyenlerin şaşkınlığı onu keyiflendirir.
Veya domates, patates ve mısırın Batı mutfağına yine 16. Yüzyılda girdiğini, pizzanın domates sosuyla çok sonraları tanıştığını, ondan önce fakirlerin yediği basit bir hamur olduğunu masal anlatır gibi anlatır.