Karanlığın rantı, suskunluğun utancı!..

Sadece devlette değil, yaşamın her alanında o sinsi ve ezeli kadrolaşmanın sarsıcı boyutları 6 yıl önce tüm ayrıntıları ile ortaya saçılmıştı... Tekke ve zaviyelerin kapatılmasıymış, medreselerin bertaraf edilmesiymiş, hoca-şeyh-molla gibi unvanların yasaklanmasıymış, hepsinin kağıt üstünde kaldığı da çok net ortaya çıkmıştı... Yani FETÖ'da da görüldüğü gibi, polisten askere, Adli Tıp'tan hastanelere, savcıdan hakime ve bürokrattan istihbarata kadar tarikat-cemaat örgütlenmesi devleti neredeyse tamamen ele geçirmişti... Peki; suçlu mürit, tanık mürit, polis mürit, koruyup kollayan siyaset mürit ve hatta yargılayan-sorgulayan yargı müritse, karanlık aydınlanabilir mi gericiliğin içinde.. Kitleleri bile müritleştiren, hatta cemaatin darbe girişiminde görüldüğü gibi, mürit-militan hale getiren tarikat-cemaat yapıları içinde her şey ne kadar mübahsa, ne yazık ki örtbas da o kadar kolaylaşıyor işte... Yukarıdaki saptamalar, son yıllarda sadece bürokrasinin değil, eğitim kurumları üzerinden özel sektörün (yani tarikat ve cemaatlerin de) sistemi ele geçirmek için cirit attığı bir sürecin vahim sonuçlarıdır... İşte o kadar rezalete rağmen bu süreçten hiç ders alınmadığı, dayaktan işkenceye, tacizden tecavüze ve hatta cinayete kadar olayların bir türlü bitmemesinden de çok net anlaşılıyor... SİYASET, MÜRİT, RANT ÇARKI... Rize'den İstanbul'a Konya'dan Akdeniz kentlerine kadar, neredeyse her ay tarikat hücrelerinde, sıbyan mekteplerinde ve cemaat okullarında "mezuniyet töreni" adı altında, küçücük kızlar kara çarşafla, 5-6 yaşındaki çocuklar ise takke-cübbe giydirilerek sokaklarda adeta cumhuriyet kanunlarına baş kaldırarak toplu halde yürütülse de, tarikat-cemaat adı altındaki örgütlenmeler toplumun gözünde giderek daha çok itibar kaybediyor... Falakadan tecavüze kadar zincirleme olayların bitmediği, tarikat-cemaat hattında mide bulandırıcı olayların kolaylıkla ve pervasızca hasıraltı edilmesi ise İslam dinini yaralıyor... Bu arada, tecavüzleri, tacizleri, falaka dehşetini, rant çarkının boyutlarını ve hatta cinayetleri örtbas için çırpınanların siyasetten güç alması da son yıllarda büyük infial yaratıyor... İşte 2018 yılında, 14 yaşındaki İsmail Kerem Topal'ın Alanya'daki bir "tarikat yurdu"nda, hem de yöneticilerin gözleri önünde "dövülerek" öldürülmesi, olayın "merdivenden düştü" diye "örtbas" edilmesi ve kamera görüntülerinin gizlenmesi de, bağnaz çarkın nelere mal olabileceğini bir kez daha kanıtlamıştı... Antalya'da bir tarikat yurdunda bir öğrencinin boğazının kesilmesi, Elazığ'da Enes'in tarikat baskısıyla intihar etmesi olaylarını bile gölgede bırakan vakalar unutulurken, zincirleme tecavüz olayları ise bu ülkedeki kimi siyasiler tarafından "bir kereden bir şey olmaz" zihniyeti ile örtbas edilmek istenmiş, toplumdaki infiale rağmen suçluların üzerine yeterince gidilmemişti... Çünkü kolları bir kara ahtapot gibi bütün bürokrasiyi saran sinsi çarkın içinde tecavüzlerin, rezaletlerin ve hatta "cinayet"lerin örtbas edilmesi yeterince kolaydı... BAŞINI KUMA GÖMEN ZAVALLILAR!.. AKP iktidarı da son yıllarda tarikat-cemaat adı altındaki hücrelerde yaşanan utanç verici rezaletlerden ders almıyor olmalı ki, olayların üzerine yeterince gidilmiyor ve işte bu yüzden her gün yeni bir rezalet kamuoyuna yansıyor... Son vaka ise tacizden, tecavüzden falakadan, cinayetten daha vahim... İsmailağa cemaatindeki bir müridin kızı, 6 yaşındayken kendisinden 20 yaş büyük biriyle evlendirildiğini, gençlik çağına kadar cinsel istismara uğradığını belirterek savcılığa suç duyurusunda, şikayette