''Cemaat''çiliğin yeni kuytuları!..

Siyaset de, medya da kendini aydın zannedenler de Türkiye'nin geçmişte yaşadığı sıkıntılardan bir türlü ders almıyor... Öfkenin bağrında büyüyen gaflet- dalalet ve hatta hıyanetin bağnaz kışkırtmaları, daha sonra da terörün en kanlısını barındıran olayları çok çabuk unuttu Türkiye... Oysa at izinin it izine karıştığı, kimin elinin kimin cebinde belli olmadığı, kimlerin kimleri desteklediği açığa çıkmayan derin kuşkuların her köşede cirit attığı coğrafyalar yıllar boyu kan gölüne çevrilmişti... Adına "faili meçhul" denilen, ancak din adına işlenen cinayetler bir süre sonra çarpıtılarak, "kontra eylemleri" olarak nitelendirildi Güneydoğu'da... Ve sonunda "masum dindarlar" olarak nitelendirilen grupların bazı örgütlenmeleri Türkiye tarihinin en büyük terör örgütlerini de ortaya çıkardı... Takarov marka tabancalar hiç susmadı bir dönem Güneydoğu'da... Gözcü- koruma-tetikçi üçgeninde insanların arkadan kalleşçe vurulduğu günlerde çok kayıplar verdi Doğu kentleri... Bazen radikal dinci örgütlerin kendi aralarındaki kavgaları, bazen de bölücü örgütlerle giriştikleri çatışmalar öylesine pervasız bir hale gelmişti ki; sadece Güneydoğu değil, Akdeniz'den Orta Anadolu'ya, Doğu Anadolu'dan metropollere kadar birçok şehirde ürkütücü eylemler yaşanmıştı... Mühimmat depoları, işkencehaneler, domuz bağı cinayetleri, mezar evler ve Gonca Kuriş vakaları hiç unutulmadı vesselam... MÜRİT-MİLİTAN-ŞİDDET!.. İşte o vahşet olayları sırasında devlete kafa tutan şeriat yanlısı örgütlerin tek sığınağı yine "cemaat" adı verilen örgütlenmelerdi... Sözde "cemaat" yapılanmaları, kitap evlerinin ardından camileri hücrelere dönüştürdü ve bir anda onlarca kişiden binlerce kişiye ulaşan mürit- militanlar devşirildi... En çarpıcı örneği vermek gerekirse; kendini "cemaat" olarak nitelendirirken, "Hizbullah" diye ortaya çıkan bir örgüt vardı ki, Güneydoğu'yu bir dönem cehenneme çevirmişti!.. Güç kavgasında fraksiyonlara bölünerek kendi içinde kavgalara da girişen "İlimciler" adlı merkez grup, önce "Menzilciler" gibi rakipleri yok etmiş, daha sonra da İstanbul'a kadar göç ederek burada İzzettin Yıldırım adlı muhalif bir cemaatin yöneticilerini de katletmişti... İşte o Hizbullah, Urfa'da, Diyarbakır'da devlete kafa tutarak polisleri şehit etmeseydi günümüzde halen varlığını bir terör örgütü olarak sürdürecek ve sonu da belki Fethullahçılar gibi olacaktı!.. Hizbullah; Diyarbakır Emniyet Müdürü Ali Gaffar Okkan ve 5 polisi şehit edince devletin yıllarca süren operasyonlarıyla bertaraf edildi... Dinci örgüt bugün legal bir parti olarak faaliyetlerini yürütüyor... Bir dönem hem kendi içinde fraksiyonlarla, daha sonra da PKK ile girdiği kanlı mücadele ile anılan örgüt, Öcalan'ın partisi HDP'nin etkili olduğu Güneydoğu'da ayakta durmaya çalışıyor... Hüda-Par'ın bazı üyelerinin, (CHP'li Tuncay Özkan gibilerin serbest bıraktırmak istediği) Selahattin Demirtaş'ın da kışkırtıcı olarak suçlandığı olaylarda öldürülmesi de gündemden düşmüyor... Çünkü aralarında Hüda-Par destekçilerinin de bulunduğu 35 kişinin öldürüldüğü 6-7 Ekim 2014'deki Kobani olaylarında, Demirtaş'ın yanısıra, HDP Merkez Yürütme Kurulu yöneticileri yargılanıyor... Asıl konumuz Hizbullah-PKK kavgası ve bölücüleri pohpohlayan, Atatürkçü (!!!) kılığındaki ikiyüzlü siyasetçiler değil!.. Asıl mesele "cemaat" adı altında; kitap evlerinden sonra "vakıf"larda örgütlenmeye çalışan dinci grupların ulaştığı tehlike ve siyasetin, muhalefetin, medyanın, bazen de devletin bundan bir türlü ders almaması!.. KİM BU FURKANCILAR.. Hadi diyelim ki; devlet, "PKK ile mücadele ediyor" diye uzun süre göz yumduğu Hizbullah'ın daha sonra onlarca polisi şehit etmesinden ders almadı... Peki, yüzlerce kişinin öldüğü 15 Temmuz 2016'daki Fethullahçı darbe girişimi de yeterli bir uyarı olmadı mı ülkeye.. Hizbullah'ın kitapevleri ve camilerde, Fethullah'ın dershaneler ve okullarda örgütlendiği bir ülkede; bir yandan FETÖ'dan ders almayanların Nakşilerden Menzilcilere kadar müritleri devlete doldurduğu tartışılırken, bir yandan da bazı cemaatlerin Adana'da olduğu gibi devletle çatışması, geçmişteki acı deneyimler unutularak tartışılıyor... Şimdi de piyasada bir Furkan Vakfı var... 2018'de OHAL yasasıyla kapatılan vakfın başkanı Alpaslan Kuytul "Anayasal düzene karşı fikir ve eylem birliği içerisinde hareket ederek kamu güvenliğine