Geçenlerde Trump ABD'nin INTEL şirketine yatırım yapacağını açıkladı.
Bu da gösteriyor ki devletler artık sadece teşviklerle değil, aynı zamanda şirketlere aktif bir ortak gibi, yenilikçi katkılar da vermeye başladılar.
Uzun vadeli Ar-Ge çalışmaları ve devasa bütçelere şirketlerin ilgi ve güvenini canlı tutmanın en nitelikli göstergesi finansal riskleri paylaşmaya hazır bir devlettir.
Teknolojik yenilik, kaliteli meslekler ve sürdürülebilir teknolojik özerkliği hedefleyen devletlerin stratejik hedefleri için artık özel sektör firmaları yeterli olmayabilir.
Yeni dönem de "özelleştirmeci değil kamucu uygulamalar" daha çok gündemde olacak.
Türkiye'de de özelleştirme uygulamaları yararlı ömrünü tamamladığı için Özelleştirme İdaresi Başkanlığı'nın da ağırlığı ve önemi her geçen gün azalıyor.
Yeni dönemde "kamu yatırımlarının yeniden yapılandırılması, yönlendirilmesi ve kamu yatırımcılığı" revaçta olacaktır.
AVRUPA ÖRNEĞİUzak Doğu'da kalkınmanın temelinde devletin katkıları olduğu biliniyor peki, Avrupa'daki gelişmeler hangi yönde ilerliyor
Pek çok bakımdan Amerika, Japonya, Kore ve Çin'in gerisinde kalan Avrupa Birliği de çareyi "Müteşebbis Devlet" benzeri bir yaklaşımla çözmeye çalışıyor.
En güzel Örnek: Avrupa Yeşil Anlaşması etiketiyle yapılması planlanan yatırımlardır.
Planlanan yatırımlar sadece teşvik veren devleti değil aynı zamanda risk alan "aktif yatırımcı bir kamu idaresini" de ima ediyor.
AB neyi başarmak istiyor
Avrupa Birliği, AB, yenilenebilir enerji, yarı iletken, çip üretimi, savunma sanayi ve nadir metaller gibi kritik alanlarda özel sektörün hızını ve yatırım hacmini yeterli görmediği için kamusal yatırımları artırmayı planlıyor.
AB, kamu veya özel sektör firmalarını, uzun vadeli hedeflere ucuz ve bol kredilerle yönlendirmek istiyor. Her ülke bu yatırımlar için farklı kurumları öne çıkarıyor.
AB uzun ve pahalı ar-ge dönemi ve devasa harcamaların piyasa şartlarında temin edilebilir olmasını çok zor olduğunu biliyor ve "Gelecek Nesiller Fonu" gibi finansman kaynakları oluşturuyor.
Konuyla ilgili kavramların içeriği ve kullanımı her geçen gün genişliyor:
State Owned or Backed Enterprise: Devletin sahip olduğu veya desteklediği iktisadi işletmeler.
"Chip Act" ve "Raw Materials Act" kavramları da AB'nin "stratejik özerklik" kavramlarıyla birlikte kullanılıyor.
Fransa, İtalya ve İsveç gibi kamu sektörünün güçlü olduğu üç ülke de değişik yöntemler uyguluyor.
Türkiye'de durum nedir
KAFASI KARIŞIK BİR MÜTEŞEBBİS: TÜRKİYETürkiye'nin çip denilen yarı iletkenleri üretmesi artık geciktirilemez.
Cep bilgisayarlarımızda kullanılan 6-7 nm (nanometer) üretecek bir fabrikanın maliyeti minimum 20 milyar dolardan başlıyor; şimdilik böyle bir yatırımı düşünmek isabetli olmaz.
Optimal ölçekte 12 nm çip üretecek bir fabrika için de 15 milyar dolar finansman gerekebilir; bu da ertelenebilir.
Türkiye, dünyanın ikinci büyük beyaz eşya üreticisi, otomotiv üreticisi ve savunma sanayi üreticisi; bu sektörler için 28 nm çip üretecek bir fabrikanın hem fizibilitesi makul olabilir hem de kamu tarafından daha kolay desteklenebilir: Tesis bedelini de yaklaşık 5 Milyar dolar varsayalım.
Soru: Bu tesisi kim kursun veya koordine etsin
Türkiye'de hiç bir şirketin bu ölçekte bir yatırım yapma gücü ve imkanı hatta hevesi olmadığını biliyoruz; böyle olduğu için, devlet finansal desteklerle veya hissedar olarak böyle bir yatırımı garanti etmesi gerekebilir.
Böyle bir yatırımı organize edebilecek pek çok kurum var; hemen aklıma gelenler:
1) Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı.
2) Tübitak.
3) Savunma Sanayi Müsteşarlığı.