Ansızın geliverecekmiş gibi...

İnsan bu; çok zayıf.. çok aceleci.. Ayrılık ölümün küçük kardeşi.. Beklemek ise; çok zor.. çok acı..Unutmak insanın mayası.. unutulmak yokluğa özdeş.. Unutmaması gereken kesin gerçekleri unutur da insan; gerçekleşmeyecek hülyaların peşine düşüverir. Kur'an der: "İnsanoğlu aceleci bir yaradılışa sahiptir" (21:37). "İnsan hayrı istediği kadar, şerri de ister. İnsan pek acelecidir!" (17:11) Bu zaafa karşı Allah'ın muamelesi ise şöyledir: "Eğer onların nimeti istemede acele ettikleri gibi; Allah da insanlar için (hak ettikleri) cezayı vermede acele etseydi, onların sonunu getirecek hüküm hemen infaz edilirdi" (10:11). Aceleci insana hadiseler beklemeyi, sabretmeyi öğretir. Herkes birilerini, bir şeyleri bekler.. Sevenler gurbetteki sevdiklerini.. Anneler çocuklarını, çocuklar büyümeyi.. Hastalar şifayı.. Kader mahkumları affı ve tahliye gününü.. Askerler tezkereyi.. Günler, aylar geçer.. Beklenen gelmez.. belki gelir ama; bu defa bekleyeni bulamaz... "Ne zormuş meğer beklemek, beklenen bundan habersizken" diyor şair: 'Âh mine'l aşk.. âh mine'l-firâk..' Ve hayat.. ve bekleyiş.. ve imtihan devam eder.. Ve.. ecelini bekler insan.. Eceli de insanı... Gerçek huzur dünyada mümkün değildir. Divan şairi Usulî de aynı dertten şikayetçi: "Bu ribat-ı köhnede sâlik nice kılsın huzur Dokunurken gûşuna âvâze-i kûs-ı rahîl" (Bu eski konakta, kulağına göç davulunun sesi (ecel) dokunurken, yolcu nasıl