Sorumluluk yatıştırmayı gerektirir

14 Mayıs merkezli genel seçim kampanyasında, gerilim alabildiğine tırmandı-tırmandırıldı.Üstelik, bu gerilimi daha çok sorumluluk mevkiinde olanlar körükledi. Bu sebeple, toplumda milliyet-asabiyet duygusu hayli kabardığı gibi, en yakın akrabalar arasında dahi yer yer şiddetli tartışma, ayrışma ve zıtlaşma halleri yaşandı. Şu gerilim halinin artık sona ermesini umuyorduk. Ne var ki, seçim müddeti ve kampanyası bitmedi: Garip tecelli, Türkiye'de ilk kez olmak üzere Cumhurbaşkanı seçimi ikinci tur oylamaya kaldı. Bu da, mevcut gerilimin artarak 14 Mayıs'tan sonra iki hafta daha devam etmesi demek. Bu ise, bazı endişelere kapı açıyor. Temennimiz şu ki, 28 Mayıs'a giden süreçte de, inşallah iz bırakacak bir aksilik, bir menfilik yaşanmaz. Bu temenni ile beraber, böylesi dönemler için dikkat edilmesi gereken bazı hususları hatırlatmakta fayda görüyoruz. Cemiyette bir "mânevî buhran"ın olduğu ve bu buhranın yer yer kol gezdiği gayet açık, aynı zamanda acı bir gerçek. Düşünün, sadece bir "Niye çarptın Niye yan baktın Niye yol vermedin" gibi basit "insan halleri" ile başlayan tartışmalar sebebiyle, asabileşen vatandaşlar birbirinin maalesef canına okuyor, kanını döküyor. Kezâ, basit bir park etme, kedi-köpek besleme veya çöp dökme meselesinden dolayı, yine benzer cinnet halleri yaşanıyor. Sinirleri gergin insanlarımız bir hiç uğruna adeta birbirini boğazlıyor. Aynı şekilde gasp, soygun, hırsızlık, tecavüz vak'alarının çoğunda benzer cinnet ve bunalmışlık halleri damgasını vuruyor. Bütün bu nâhoş ve üzücü vakalara, bilhassa son zamanlarda ayrıca bir kiracı-ev sahibi çekişmesi-tartışması eklendi. Şöyle ki: Kira fiyatlarının aşırı yükseldiği yerlerde, iki tarafın anlaşmaya varmalarının zorlaşması ve mahkeme sürecinin de uzun zaman alması sebebiyle, asabileşen taraf, hemen kestirmeden sonuca ulaşmak istiyor. Bu ise, tarafları zor kullanmaya, baskı kurmaya sevk ediyor. Neticede, pek çok insan, karşı tarafa maalesef kendi kafasından kestiği cezayı yine kendi elleriyle vermeye çalışıyor ki, bu, asla sürdürülebilir bir durum değil. Nitekim, bu tür vak'aların artış kaydetmesiyle birlikte, mezara gidenler bir yana, hastahanelerin, hapishanelerin dolup taştığına şahit oluyoruz. Hele hapishanelerde neredeyse adam alacak