Tartışma etiği-Kuzey Kore gerçeği

Tartışmanın da kendine göre bir etiği, bir edebi, bir ahlakı vardır, olmalıdır. Tartışılan konunun alanı tespit bunların başında gelir. Mesela, fizik biliminin alanına giren bir konuda tartışılıyorsa, o konunun uzmanları, kendi alanlarına ait veri ve terminolojiyle o konuyu tartışırlar, doğru sonucun ne olduğu hakkında fikirlerini beyan ederler. Tartışmanın sonucu ne olursa olsun, hangi tez galip çıkarsa çıksın, neticede bu tartışmadan bütün katılımcılar istifade eder; bazıları yanlışlarını düzeltir, bazıları da tezlerinin doğruluğunu o ilmin otoritelerine onaylatmış olarak tartışmayı sonlandırmış bulunur.

Her alanın tartışması kendi çerçevesi içinde bir değerlendirmeye tabi tutulur. Örneğin, benim geçen haftaki yazımda olduğu gibi, cemaat, hareket, sistem gibi kavramlar sosyolojik alana ait birer yorumken, onları dini ya da ontolojik alana çekmek ve çekilen alana göre değerlendirmeler yapmak yanlıştır, doğru değildir. Çünkü benim söz konusu yazımda konu tamamen sosyolojik alana ait terminolojik kabullerle yapılmıştır. Doğru olduğunu düşündüğüm tezler de yanlış olduğunu söylediğim yapılanmalar da hep bu çerçevede ele alınmıştır. Ben, yanlış derken kastım sosyolojik olarak yanlış, demektir. Doğru derken de bu doğru sosyolojik olarak doğru, anlamındadır.

Ben, diyorum ki, günümüzde hiyerarşik bir yapı içeren FETÖ benzeri cemaat yapılanmaları, kim yaparsa yapsın yanlıştır. Çünkü cemaat yapılanması dikey büyür, neticede sizi en meşru hiyerarşik bir yapılanma olan devletle burun buruna getirir. Hâlbuki harekette büyümeler yatay olur, hareketler iç bünyelerinde ayrıca bir piramit yapı barındırmazlar; hareketler ilke merkezli olarak varlıklarını sürdürürler, cemaatler ise lider merkezli olarak yollarına devam ederler. Çoğu kere de liderin vefatıyla biter, tükenirler; ya da pek çok fraksiyona ayrılarak yer ve yön değiştirler. Bu dediklerim, sosyolojik birer yorumdan ibarettir. Kapsama alanı ise sadece dini cemaat ve hareketlerle de sınırlı değildir. Mesela, Kapitalizm, hareket olarak başlamış ve ardından sistemleşmiştir. Dolayısıyla da günümüzde bütün dünyayı kuşatan bir hal almıştır. Komünizm ise, cemaat (örgüt) olarak başlamış, devletleşmiş ve bitmiştir. Şimdi siz benim bu dediklerini kabul de etseniz ret de etseniz, bu kabul veya rettin alanı sosyolojik alan olarak kalmalıdır, yani söz başka mecralara çekilmemelidir.

Önümüzde yerel seçimler var. Seçime kadar belli ki, pek çok tartışma olacak. Ne ki bu tartışmaların alanı politiktir, öyle de olmalıdır. Aksine bu tartışmaları başka alanlara çekmek, özellikle de dini alana taşımak fevkalade yanlıştır, doğru değildir. Muhalefet, kasıtlı olarak bu alanı ideolojik alanlara çekme peşinde. Beceriksizliklerini bu oyunla perdelemek istiyorlar. İktidar adayları bu oyuna gelmemeli, seçime kadar yapacakları her tartışmayı, her konuşmayı politik alanla sınırlı tutmalıdır.

Kuzey Kore Gerçeği

İsrail-Gazze savaşında, İsrail'e Kuzey Kore'den gelen silahlar meselesi üzerinde hassasiyetle durulması gereken bir konudur. Kuzey Kore, elli senedir Siyonistlerin askeri mühimmat adına merkez üssü olarak hazırladıkları bir ülkedir. Paramiliter güçler de hesaba katılırsa dünyanın en güçlü ordusu Kuzey Kore Halk Ordusudur.

Ülke insanları, son elli yıldır Cuçe Öğretisiyle eğitilerek dünyadan tecrit edilmiştir. Cuçe öğretisi, özgüven öğretisi anlamındadır. Başka hiçbir ülkeye muhtaç olmadan, kendi imkânlarıyla hayatı devam ettirmek felsefesi üzerine kuruludur. Kuzey Kore insanları bu özgüven oyunuyla diğer insanlara, diğer dünya ülkelerine hiç ilgi duymadan yetiştirilir. Turizm amaçlı yurt dışına çıkışlar zaten yoktur, gelişler ise çok sıkı denetime tabi olarak gerçekleştirilir. Kuzey Kore'ye turistlik amaçla gidenlerin sayısı yılda iki bini geçmez. Gidenler de ancak ülke yönetiminin izin verdiği yerleri ve görevlendirilen kişilerin rehberliğinde gezebilirler. Kuzey Kore tam anlamıyla kapalı kutudur.