Özledim, o günleri çok özledim

İslam bir bütündür, bölünme ve ayrışmayı kabul etmez. Onu bir bütün olarak yaşadığınızda İslam'ı yaşamış olursunuz. İslam'ı böyle yaşadığınızda ancak ondan beklenen maddi- manevi semereleri elde edebilirsiniz.

Gövdeden koparılmış dal nasıl hayatiyetini kaybeder ve ağacın bütününde var olan meyveler kopuk dalda vücut bulamazsa ve nasıl organizma bütününden koparılmış uzuvlar asıl fonksiyonlarını yerine getiremezse; dini bütünlüğünü kaybetmiş, din ile irtibatı kesilmiş her türlü müdahale, her türlü teorik-pratik düşünce aslı din kaynaklı olsa da istenen semereyi veremez, istenen fonksiyonları eda edemez.

Örneğin, iman ve itikadın tamamen zaafa uğradığı, farzların terk edildiği, sünnetin çoktan unutulduğu bir toplumda şeriatın ceza kanunlarını uygulamaya kalksanız ve bunda başarılı da olsanız; bu kanunların asılları dinde olmasına rağmen itikadı sağlam, farzları edada hassas, sünnete tabi olmada istekli bir toplumda elde edeceğiniz olumlu sonuçları elde edemezsiniz.

Aynı şekilde, itikadı sağlam, farzları edada hassas, sünnete tabi olmada istekli bir toplumda, şeriatın ceza hukukunu uygulamazsanız, insanların fıtri zaaflarının ortaya saçılmasını engelleyemez ve bu sebeple de bir İslam toplumunda görülmemesi, bulunmaması gereken olumsuzluklarla sürekli yüzleşmek durumunda kalırsınız.

Söz konusu bütünlüğe, güzel ahlakın bütün unsurlarını, muamelata ait bütün hükümleri, kötülüklerden arınma adına dinin koyduğu bütün kuralları da dahil ederek aynı mukayeseleri tekrarlamanız mümkündür.

Öyleyse çok net ve kesin bir ifadeyle söyleyebiliriz ki, dinin usul ve fürüatı; ahlak ve muamelatı; ceza ve ukubatı arasında birbiriyle sıkı sıkıya irtibatlı holografik bir bütünlük söz konusudur. Hariçten gelen her müdahale, büyük olsun küçük olsun bu bütünlüğü bozar ve bütünlüğün bozulması sebebiyle de dinin bir bütün olarak yaşanmasıyla elde edilecek sonuçlar elde edilemez.

Aslında bu durum, İslam'ın vahiy kaynaklı ilahi bir din olma özelliğinin ferdi-içtimai hayata kuşatıcı bir keyfiyette yansıması; İslam'ın hayata ait hiçbir alanı ihmal etmediğinin şüphe götürmez bir delilidir. Beşeri hiçbir sistemde görülmesi imkânsız söz konusu özellik aynı zamanda Peygamber Efendimizin hak peygamber oluşunun da mucizevi bir göstergesidir.

Kur'an kelam olarak mucize olduğu gibi İslam da şeriat olarak bir mucizedir. İslam'ın bütün emir ve yasakları yüzlerce hikmet ve maslahatla donanımlıdır. Günümüzdeki beşeri sistemlerin insanlığı nasıl geri dönülmez bir girdaba sürükledikleri göz önünde bulundurulursa, İslam'ın her emir ve yasağının nasıl birer kurtuluş reçetesi sunduğu daha açık görülecektir.

Kısası uygulamadan kaldıranlar, hayatı korumada nasıl bir boşluğa düştüklerini; hırsıza verilen İslami cezayı ağır bulanlar, şimdilerde nasıl ağır bedeller ödediklerini; faizi reddeden hükmü küçümseyenler şimdilerde nasıl bir büyük ejderha ile pençeleştiklerini; zinayı ve fuhşun her türlüsünü yasaklayan hükümleri görmezden gelenler şimdilerde öz nesillerini nasıl kaybettiklerini; içkiyi, kumarı, uyuşturucuyu men eden dinin hayati hükümlerini rafa kaldıranlar şimdilerde nasıl ayyaş, sarhoş, müptezel bir topluma sebebiyet verdiklerini artık görsünler, yaptıkları yanlış tercihlerin faturası daha da kabarmadan ilk ve son çare olan İslam'a fakat bir bütün olarak yaşanması şartıyla geri dönsünler.