Kıssadan hisse: Ağır emanet

Bize gelen iyiliklerin, güzelliklerin kaynak olarak tek adresi Allah'tır. Şerlerin, kötülüklerin kaynak olarak tek adresi ise kendimiziz. O zaman, sahiplenmemiz gerekenler yanlışlarımızın, hatalarımızın, eksikliklerimizin bilançosudur. Başarıların, iyiliklerin, güzelliklerin kaynağı olmadığımız gibi hakiki sahibi de değiliz.

Hz. Ömer, bu sorumluluk bilinciyle hareket etmiş, idare ettiği kişilerin başına gelen bütün musibet ve belalarda sorumluluğu üzerine alarak, benim yüzümden oldu, demiştir. Bu şuur onu sürekli murakabeye, sürekli istiğfar ve tövbeye yönlendirmiş, o da bir kul olarak üzerine düşen vazifeyi hakkıyla eda etmiştir.

Kendi döneminde kelaynakların eskisi gibi görünmez olduğunu görünce çevre yerlere insanlar göndermiş, onlardan kelaynakların görüldüğüne dair olumlu cevap gelince, kendi devrinde bir hayvan neslinin tükenişinin vebalinden kurtardığı için Rabbine şükür secdesinde bulunmuştur.

İdaresi altındaki yerlerde değil insanların haksızlığa uğraması, hayvanların dahi haksızlığa uğramasından endişe duymuş, bir kurt bir kuzuya saldırsa korkarım bunun hesabını Allah, Ömer'den sorar, demiştir.

Torunu Ömer b. Abdülaziz de aynı şuur içinde halifelik yapmıştır. Öyle ki, o halife olduğunda dağdaki çobanlar "Halife olan bu salih insan kim" diye sormaya başlamışlar, onlara siz bu kişinin salih bir insan olduğunu nereden biliyorsunuz, diye sorulunca da, halife salih bir insan olunca, kurtlar koyunlara saldırmıyor, cevabını vermişlerdir. Bir gün nasılsa bir kurt koyuna saldırır. Çoban eyvah salih adan öldü, diye bağırır. Gerçekten de o gün Ömer b. Abdülaziz vefat etmiştir.

Medine'de baş gösteren kuraklık sebebiyle Hz. Ömer, günlerce hüzün ve keder içinde kıvranır. Sonra aklına şimşek çakar gibi bir fikir gelir. Hemen evinden çıkar, koşarak Hz. Abbas'a ulaşır. Onu elinden tutarak adeta sürükler gibi sahraya götürür. Hz. Abbas'ın ellerini kendi elleriyle semaya kaldırır. Ya Rabbi, bunlar senin Habibinin amcasının elleridir. Bu eller hürmetine bize yağmur ver, diyerek dua eder. Yağmur yağar, Hz. Ömer şükür secdesine kapanır. Kuraklıktan kendisini sorumlu tuttuğu için duasını Hz. Abbas'ı vesile edinerek yapmıştır.

Hz. Ömer, hilafeti yekpare sorumluluk olarak kabul eder. Öyle ki, bu mevzuda kendisini kurban olarak nitelendirir. Bu sebepledir ki, yerine oğlu Abdullah'ı vasiyet etmesi teklif edilince, bir evden bir kurban yeter, buyurur.

Bir gün hutbe verirken, cemaate "Dinleyin, itaat edin" anlamına gelen cümleleri söyler. Cemaatten biri ayağa kalkarak "Seni dinlemiyor, sana itaat etmiyorum" karşılığını verir. Hz. Ömer sebebini sorar. Adam: "Ya Ömer! Beytülmalden hepimize aynı miktarda kumaş paylaştırıldı. Ben bana verilen kumaş kısa geldiği için üzerime bir elbise diktiremedim. Sen benden uzun olduğun halde şu üzerindeki elbiseyi nasıl diktirdin Bunun cevabını vermedikçe seni dinlemem, sana itaat da etmem." Hz. Ömer, cemaat içinde bulunan oğlu Abdullah'a seslenir, üzerindeki elbisenin hikâyesini anlatmasını ister. Abdullah b. Ömer ayağa kalkarak şunları söyler: "Beytülmalden hepimiz aynı eşitlikte kumaş aldık. Payımıza düşen kumaştan ne ben ne de babam elbise diktirebildi. Ben payımı babama verdim, şu anda üzerinde gördüğünüz elbise ikimizin payından dikilmiş elbisedir." Bunun üzerine adam ayağa kalkar: Ya Ömer şimdi konuş, seni dinliyor ve sana itaat ediyorum, der.