İncecikten bir kar yağar

Kar yağıyor. Hastanenin penceresinden dışarıyı seyrediyorum. Trafik durmuş vaziyette. Araçlar beyaza bürünmüş haldeler. Yer gibi, yol gibi onlar da kefenlerini giymişler, hareket edecekleri vakti bekliyorlar. Kim bilir kaç kişi bu gece son yolculuğuna çıkmak üzere kefenlerini giydi, kabirlerine götürülmeyi bekliyor. Ama kar, onlara da yol vermiyor şu anlarda. Her varlığın ebedi sükûna ermesini ister gibi lapa lapa yağıyor kar. Her varlık, bilhassa şuurlu varlık insan, kendisini meşgul eden bütün suni düşüncelerden, beyhude, boş emellerden sıyrılsın ve ebedi hayatla ilgili yaşanacak gerçeklerle yüzleşsin istiyor. Gökten inmiş kefen gibi varlığı sarıyor, sarmalıyor. "İncecikten bir kar yağar Tozar Elif Elif diye" dizelerini hatırlıyorum Karacaoğlan'ın. Elif zikri gaşyediyor ruhumu, duygularımı, latifelerimi. Elif'e vuslat heyecanı ürperiyor içimde. O'ndan geldik, O'na dönmekteyiz. Kar, büyük vuslatın ürpertisi gibi yağıyor içime. Hiçbir kar tanesi diğerine benzemez diyor, ilim adamları. Sadece kar tanesi değil, artık atom altı parçacıkların bile birbirine benzemediği keşfedilmiş durumda. Ahadi tecellilerin gözle görülür ayetleri sökün edip üşüşüyor müfekkireme. Allah'ın bir ve tek oluşunu okuyorum her bir kar tanesinde ben de. Bu nasıl bir intizamdır ki, milyarlarca kar tanesi yağarken gökten fırtınalar eşliğinde, yine kendi aralarındaki mesafeyi koruyarak iniyorlar yere, birbiriyle