Ahlak (Hucurat) Suresinden Katreler (2)

Ahlak (Hucurat) Suresinden Katreler (2)

Latif Erdoğan

İki mümin topluluk birbiriyle savaşır, kavga ederse diğer müminlere düşen görev bunların arasını bulmak, onları barışa zorlamaktır. Bu iki topluluktan biri diğerine zulmederse, diğer müminlere düşen görev mazlumun yanında yer almaktır.

Eğer zalim topluluk zulmünden vaz geçerse adalet üzere anlaşmak gerekir. Adalet üzere anlaşmak, mazlum topluluğun bütün haklarının kendilerine iadesiyle gerçekleşir.

Müminler kardeştir. Kardeşler arasında uzlaşı esastır. Fakat bu uzlaşının sürekli olması ancak takva ile mümkündür. Bu anlamda takva, toplumun her bir ferdinin haklarının koruma altına alınması demektir.

Bir mümin topluluğun bir başka mümin topluluğu alaya alması edep dışı bir davranıştır. Bu edep dışı davranıştan sakınmanın yolu, onların kendilerinden daha hayırlı olma ihtimalini sürekli göz önünde bulundurmaktır.

Birbirini kınamak, başkalarına kötü ve rencide edici lakaplar takmak ancak fasıklık sıfatıdır. İmandan sonra fıska düşmek ne kötü akıbettir. Bu tür fasık davranışlarda ısrar etmek ise tam anlamıyla zalimliktir. Fısk her zaman insanı zulme götürür. Zulüm de cehenneme

Başkaları hakkında su-i zanda bulunmak günahtır. Başkalarının kusurlarını araştırmak, onları gıybet etmek öz kardeşinin ölüsünün etini iştahla yemek gibi vahşi, iğrendirici, tiksindirici bir davranıştır. Bu durumlara düşmemenin yolu da yine takvadır.

Bu manada takva herkesin mahremine saygılı olmaktır. Affedici ve hoşgörülü olmak da yine bu tür zaaflara yenik düşmemenin en salim yoludur. Kin, nefret, düşmanlık gibi olumsuz haller, su-i zan, tecessüs ve gıybeti tetikleyen sebepler arasındadır. Takva, bu olumsuz hallerden sakınmayı da amirdir.

İnsanlar aynı ana- babanın çocuklarıdır. Millet ve kabile ayrılıkları, tanışma ve dayanışma gayesine bağlı olarak gerçeklik kazanır. Onu başkalarından üstünlük sebebi görmek fıtrat kanunlarına aykırı yanlış bir düşünce tarzıdır.

Üstünlük ancak takvadadır. Bu manada takva, Cenab-ı Hakk'ın tekvini ve teşrii emirlerine uyumlu davranarak bilim- iletişim ve teknolojik gücü elinde bulundurmak ve söz konusu kazanımları tümüyle adalet ve hakkaniyetin emrine vermektir. Yani hem kendini hem de muhataplarını zulme, cehalete, fakirliğe, ayrımcılığa karşı vikaye etmek, koruma altına almaktır.