Ukrayna'da Rusya için zafer mümkün mü

Kimi "Rus turizmi nasıl kurtulur" sorunuyla meşgul kimi de "Ayçiçek yağı yüklü gemiler gelse bile Türkiye'yi iki ay idare eder mi" gibi kılçıklar atarak kamuoyunun kafasını meşgul etmekle. Koskoca bir ülke barbarca işgal ediliyor, milyonlarca insan bulundukları şehirlerde ya kuşatılmış ya da bir başka ülkeye sığınmak üzere yollara düşmüşken Türkiye'de kamuoyunu böylesi pespaye ve art niyetli konularla meşgul edenlerin sayısı hiç de az değil. Taşrada, mahrumiyet bölgelerinde, etnik veya mezhebi azınlıkların yoğunlaştığı banliyölerde değil bizzat Moskova'da, Kremlin Sarayı'nın önünde Rusya'nın işgal politikalarını reddeden, Putin ve kurmay kadrosunun saldırgan ve yıkıcı ideolojilerini protesto eden birey, grup ve kitlelerin muhalefeti bu savaşı Rusya'nın kaybettiğinin, kaybedeceğinin göstergesidir. Velev ki; bir baştan diğerine Ukrayna coğrafyasına hâkim olsa, Kiev'e kukla bir hükümet atamaya muktedir olsa bile Rusya bu gayrı meşru savaşı kaybetmeye mahkûmdur. Kremlin'deki hesap Kiev'e uymadığı için Putin, Lavrov, Şoygu, Peskov ve Zaharova başta olmak üzere Rusya devleti adına konuşan hemen bütün yöneticiler daha çok ve daha sık yalanlar söyleyecekler. Yalanlar öyle bir hale gelecek ki hem dünya kamuoyunda hem de kendi ülkelerinde sinir bozucu olmanın ötesine geçip açık birer mizah unsuruna dönüşecek hızla. Aylar boyunca resmi beyanlarını "Ukrayna'ya yönelik asla bir işgal niyetimiz yok" söylemi üzerine kurduktan sonra işgalle birlikte "NATO tehdidini sınırlarımızdan uzak tutmak için özel askeri operasyona mecbur kaldık" gibi beka kaygısıyla savunma refleksine tebdil ediverdiler. İşte bu süreçten sonra frenler patladı, kamyon kontrolden iyice çıktı. Çünkü "Kiev'deki Nazi artıklarını temizleme stratejisi" düşürülen savaş uçak ve helikopterlerinin, imha edilen tankların, vurulan konvoyların sayıları arttıkça, "Amerikalıların kurduğu biyolojik-kimyasal silah laboratuvarlarını vuruyoruz" gibi revize edilmiş bir kurguya dönüşüverdi. Nihayet dün itibariyle Vladimir Putin her biri diğerinden daha mantıksız ve daha ciddiyetsiz iki vurgu yaptı. İlk olarak, "Rusya ordusunun Kiev yakınlarına gelmesi Ukrayna'nın işgaline yönelik bir hedefi göstermemektedir" cümlesiyle ya kendi akli melekelerini tümden yitirdiğinin farkında değildi ya da bütün dünyanın idrak yolları enfeksiyonu yaşadığını varsayıyordu. Akabinde kurulan cümleyse bir süre önce bizzat Rusya Devlet Başkanı olarak tedavüle soktuğu "nükleer tehdit"i geri çekip rasyonel bir endişeyi pazara sürmeye karar verdiğini gösteriyordu. İşgali bitirme, ordusunu geri çekme gibi doğal ve zaruri sorumluluklar yerine Putin şu kartı sahaya sürüyordu: "Rusya'ya yönelik yaptırımlar dünya ekonomisine önemli zararlar verdi. Böyle giderse daha yüksek enflasyon ve işsizliğe sebep olacak." Yani enflasyon istemiyorsanız, işsizlik belasıyla uğraşmak istemiyorsanız Ukrayna'daki işgale karşı çıkmayın, Rusya ordusunun Doğu Avrupa'daki hegemonyasına sessiz kalınız mealinde bir ikna çabasına girişmişti büyük strateji dehası. Rusya'nın giriştiği işgal ve yıkımı tartışırken doğal olarak akıllara Amerika, NATO, İsrail ve Batı'nın Irak ve Afganistan'dan Somali ve Ruanda'ya uzanan modern barbarlık akıllara geliyor. Mısır'da Sisi cuntasını ayakta tutmak üzere Batı'nın Körfez monarşileriyle beraber nasıl seferber olduğuna dair bir sürü olay, gelişme veya anlaşma hafızalarımızda cebelleşiyor.