Korku ve ümidi sığlaştırıp çarpıtan siyasal jargonlar

85 milyonluk bir ülkenin aklını ve iradesini hadım etmeye, ufkunu karartmaya azmetmiş şeytani bir çark işletiliyor. Bu şeytani çarkın bu dönemdeki öncelikli hedefinin Suriyeli, Afganlı veya Pakistanlı mülteciler olması kimseyi yanıltmasın. Bir asırdır çağdaş-seküler bir ulus toplum kurabilmek için verdikleri kirli savaşın ilk hedefi İslami değer ve sembollerle ilişkisi olan, olduğu varsayılan her türlü gösterge ve gelişme oldu, halen de oluyor. "Irkçı-ayrımcı değiliz" diyerek kafatasları ölçtükleri, Kürtçeyi yasakladıkları gibi "İslam düşmanı değiliz asla" diye diye Kur'an'ı, ezanı, tesettürü yasakladılar. Cumhuriyet diye Tek Adam ve Tek Parti despotizmini övdüler, aklın ve bilimin aydınlığı yolundayız diyerek putperestliği ve militarizmi teamül haline getirdiler. Hiçbir suçlarından pişman olmadılar, hiçbir günahları için tarih ve toplum önünde özür dileyip özeleştiri vermediler. Sarhoş Eden Ulusalcı Kibir ve Nefret Irkçı provokasyonların, yabancı düşmanlığını kışkırtan yayınların Habertürk cephesinde şampiyonluğunu yapan isimlerden biri olarak Fatih Altaylı sığınmacıları direkt şu iki berbat ithamla eşitliyor: "Tufeyli asalak ve röntgenci". 1990'lardan bu yana Altaylı'nın küfür, hakaret, tahkirle yoğrulan yazı ve konuşmaları hepimizi malumu olduğu için Suriyeliler, Afganlılar, Pakiler diye andığı birkaç milyonluk kitleyi tek kalemde "asalak röntgenciler" olarak iğrenç ifadelerle kirletmeye girişmesi kimseyi şaşırtmıyor elbette. Neden şaşırtsın ki, Kürtler için "eşek", başörtülüler için "kevaşe-fahişe", muhalif tutumlar için "yavşak, it sürüsü" gibi hakaretler her dönem militarizme ve yolsuzluk düzenine çanak tutan medya mahallesinde son derece kullanışlı araçlardı. Peki, Altaylı kendi karakterini inşa eden bu çirkin usul ve üsluptan başkasını kullanabilir miydi Bir denese, belki başarır. Ama öylesine