Ali Şükrü Bey ve Hukuk Devleti mi, Topal Osman ve Şekavet Teamülleri mi (1)

Bundan tam yüz sene önce Erzurum Milletvekili Hüseyin Avni (Ulaş) Bey, Büyük Millet Meclisi kürsüsünden şöyle haykırıyordu: "Ali Şükrü Bey'e tecavüz eden, milletin namusuna tecavüz etmiştir. Böyle namussuzlar yaşamamalı, kahrolmalı!" Meclis'ten yükselen öfkeli haykırışlar ise bir aksi seda olarak "Kahrolsunlar! Millet böylelerini yaşatmaz!" meydan okuyuşları olarak duvarlara çarpıyordu. Saatler süren oturumda Trabzon Milletvekili, Tan Gazetesi'nin sahibi ve başyazarı, Mustafa Kemal'in Tek Adam'lığına itiraz eden İkinci Grup'un güçlü sesi Ali Şükrü Bey'in bir köy kadar küçük Ankara'da nasıl olup da kaybedildiğini izah edemeyen, bütün vaadlerine rağmen onu bulup ortaya çıkaramayan Hükümete karşı kabaran bir öfke Meclis'te muazzam bir gerilime sebep olmaktadır. Meclis Başkanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa ve Hükümet Başkanı Rauf (Orbay) Bey, kürsüleri kırarcasına yumruklayan milletvekillerinin "Ali Şükrü Bey'in hesabını soracağız", "Biz mahvolmayacağız, mahvedeceğiz. Lanet olsun katillere" gibi hiddetli haykırışları karşısında acziyete düşmekte ve son derece zor zamanlar yaşamaktadır. İman ve Hürriyet Fikri Silahla Söndürülemez Sinop Milletvekili Hakkı Hami (Ulukan) Bey hemen herkesin ittifak ettiği siyasi suikast ihtimaline odaklanarak Meclis kürsüsünden bu meselenin bütün boyutlarıyla ortaya çıkarılmasını ısrarla talep ederken şöyle konuşur: "Ali Şükrü Bey'e uzanan el, (sadece) onun şahsına değil, memleketin milli hâkimiyetine uzanmış ve milletin boynuna kement atmış demektir." Hakkı Hami Bey'in ardından konuşan Kırşehir milletvekili Yahya Galip (Kargı) Bey İttihatçı-komitacı teamüllere atıf yaparken taarruz ve tecavüzlere göğüs gereceklerini şöyle beyan eder: "Bu milletin fikri, hürriyeti ve imanı hiçbir zaman silahla, revolverle söndürülemez. Milletin boynuna atılmış bir kement var; Bu bir namus ve haysiyet meselesidir. Bu millet bunu asla hazmetmez. Hükümetin de bunu bilerek derhal bulması vazifesidir." Tartışmalar Ahmet Samim ve Hasan Fehmi gibi muhalif oldukları için katledilen gazetecilerden Mustafa Suphi ve 14 arkadaşının katledilmesine atıflarla sürüp gider. Ali Şükrü Bey'in katili en baştan itibaren "olağan şüpheli" olarak işaretlenen, Mustafa Kemal'in Çankaya'da özel muhafızlığını üstlenen Giresun Gönüllü Laz Müfrezesi komutanı, Topal Osman Ağa'dan başkası değildir elbette. Zaten Topal Osman Ağa'nın geçmişi, Ali Şükrü Bey suikastı tartışmalarındaki olağan şüpheyi şahitler, deliller ve itiraflar noktasında cinayet hükümlüsü olmasını kesinleştiren bir arka plan sunuyordu. Tehcirden adam kaldırmaya, haraçtan cinayete uzanan suçları dolayısıyla Topal