Şahs-ı manevî ile hizmete devam

Üstad Bediüzzaman'ın Risale-i Nur'la ortaya koyduğu hizmetin son derece önemli esaslarından biri şahsa değil, eserlere ve hakikatlere dayanması.

Nazarları kendisine değil, hep Risalelere çeviren Üstad, çok tekrarladığı "Zaman cemaat zamanı" sözüyle de şahs-ı manevînin önemini ısrarla vurguluyor. Üstadın "Bâki bir hakikat, fâni şahsiyetler üstüne bina edilmez; edilse hakikate zulümdür. Her cihetle kemalde ve devamda bulunan bir vazife, çürümeye ve çürütülmeye maruz ve müptelâ şahsiyetlerle bağlanmaz; bağlansa vazifeye ehemmiyetli zarardır" beyanı da (Tarihçe-i Hayat, s. 743) yine bu manayı ifade ediyor.

"Risale-i Nur'un medyadaki dili" olan Yeni Asya da bu esas ve manalar çerçevesinde bir şahs-ı manevî hareketinin temsilcisi.

Bu şahs-ı manevîye vücut veren ve istikamet çizgisinde bugünlere erişmesini sağlayan nice isimsiz kahraman var. Yeni Asya'nın hizmetleri, meşveretin tevdi ettiği vazifeler gereği vitrinde gözükmek durumunda olanlardan ziyade onların büyük emek, gayret ve fedakârlıklarla yaptıkları katkıların eseri.

İhlâslı fiilî ve kavlî dualarının neticesi.

Onun içindir ki, Yeni Asya denince akla şu veya bu şahıstan ziyade, Risale-i Nur ve cemaati geliyor. Yeni Asya camiası kişilerle değil, bu cemaati teşkil eden şahs-ı manevî ile tarif ediliyor ve öyle değerlendiriliyor.

Kuruluşundan bugüne bu camianın içinde temayüz eden, vitrinde gözüken, çok önemli hizmetlere imza atmış son derece değerli birçok hizmet erbabı elbette ki var. Ama bunların her biri, şahs-ı manevînin müşterek havuzunda eriyebildiği ölçüde bu manalardan hissedarlığını sürdürebiliyor.

Eğer Yeni Asya şahsa dayalı bir hareketin ismi olsaydı, dayandırıldığı kişinin ve kişilerin sahneden çekilmesiyle silinip giderdi.