Ne ifrat, ne tefrit

Ortak aklın ve denge-denetim sistemlerinin devre dışı bırakıldığı tek adam rejimiyle iyice zirve yapan ifrat-tefrit savrulmaları, her alanda dengeleri iyice bozdu.Makulden uzaklaşıldıkça şirazeden çıkıldı. Bu durum yer yer tepkilere de yansıdı ve onlarda da ölçünün kaçmasına sebep oldu. Halbuki her problemin çözümü, ifrat ve tefrit aşırılıklarında değil, hadd-i vasat denilen itidal, denge ve makuliyet çizgisinde. Deprem sonrasındaki tartışmalarda da bu çizginin yakalanmasına çok ihtiyacımız var. Mesela önce istisna denilip sonra OHAL'e gerekçe yapılan yağmacılık iddiaları bir linç edasıyla gündeme taşınınca, psikolojileri de, zihniyetleri de zaten sıkıntılı olan bazı polislerin, işkence boyutuna varan yargısız infaz uygulamaları patlak verdi; karakolda dayaktan ölüm iddiaları var. Dahası, yağmacılıkla suçlanarak öldüresiye dayak yedikten sonra suçsuz oldukları anlaşılıp bırakılanlar oldu! Hukuk işleseydi böyle olur muydu Bir başka "linç" de, inşa ettikleri binalar depremde yıkılan müteahhitlere karşı yürütülüyor. Sorumlu oldukları aşikar olup kaçma şüphesi de bulunanların tedbiren tutuklanması anlaşılır bir durum; ama 30 sene önce yaptığı bina depremde yıkılan ve altında kendi evladı da can veren 85 yaşındaki kalp hastası bir müteahhidi de apar topar tutuklayıp cezaevine göndermenin mantığı ne 15-20 Temmuz sürecinde yaygınlaşan ve cezaevlerinin, kapasitelerinin çok ötesinde tıkış tıkış hale gelmesine sebep