Olsun

Olsun. Biz de hayallerimizi ustalığı biraz sıkıntılı bir marangozun alelusul yaptığı bir sandığa kaldırırız. Naftalin satılmayan aktarlarda beyhude yere ararız hatıralarımızı koruyabilecek bir şeyi. Sonra belki Alim'in sesinden yapılmış bir şarkıya sığınırız. Bilirsiniz, şarkılara sığınmak hayalperestlerin kalesidir ve bu büyülü kalenin burcuna dikecek bir sancak aramakla geçer hayalbazların ömrü. Olsun. Biz de önünde yorgun kamyoncuların uyukladıkları bir yol kenarı lokantasında dururuz. Ağır karbonatlı çaylara sodaya kırılmış Gripinler ekleriz ve buluruz yaşayıp gitmenin bir yolunu. Yaşayıp gitmek kaderdir durduğumuz, durakladığımız, soluklandığımız ve nefes alamadığımız bu handa. "Gülümseyin çekiyorum" denilen fotoğrafların en olmayanı bizizdir çünkü. Kimse bize "bir de seni tek çekeyim" demez. Öyle, fotoğrafın bir kenarında unuturlar bizi. Olsun. Bizi de uzaktan sevmelerin, zamansız özlemelerin, kaçırılmış fırsatların birincisi ilan ederler belki. Teselli ikramiyesi olarak ucu yanmış bir mektup, gümüşü kararmış bir yüzük, hatta belki bir yara izi verirler. "Yetin" derler işte sana. Yetinmeyi öğrenmişsindir zaten. Ağaçtan düşene eyvallahın vardır. Gönlünden düşürene eyvallahın vardır. Doğrusu sözlüğünün en başında "eyvallah" vardır. "Gönlünü kırdım, özür" derler ve eyvallah dersin. "Benim yolum bu sapaktan ayrılıyor, sen bundan sonrasını yürürsün" derler ve eyvallah dersin. "Kısmet" derler yüzüne bakmadan ve eyvallah dersin. Olsun. Bizi de belki düşünülmüş ama yazılmamış bir romanın yan karakteri yapar başarısız bir romancı. Akış için lazım olduğunuzda aklınıza getirir sizi ve ne bir eksik ne bir fazla olur size layık gördüğü cümleler. Olsun. Biz de belki gideni kalmamış bir köy evinin duldasında usul usul büyüyen bir sarmaşığa yoldaş oluruz. Olgunlaşan ve rengi kanımıza benzeyen üzümlerimiz kimse toplamadığı için yere düşüp karıncalara tayın olur. İliklerimizi serinletecek bir rüzgar bekleriz, yapraklarımızı toplayacak bir gelin kız, dallarımızı budayıverecek elleri nasır tutmuş bir dayı bekleriz. En çok da bizi bir çardağın üzerine serecek bir ev sahibi bekleriz ve orada öylece kuruyup gitmemizi "kader" diyerek çekeriz sinemize. Çünkü kaderdir. Olsun. Biz de hatırlayanı hiç kalmamış bir evliya kabrinin son türbedarı oluruz. Kabrin