Geçim derdi

Dövizdeki olağanüstü dalgalanmada da yazdım, şimdi de yazacağım. Ekonomik olarak Türkiye'nin önünün daha açık olduğu bir dönem hatırlamıyorum. İhracat ve üretim rakamları, teknolojik gelişim, enerji ve maden konusunda peş peşe aldığımız haberler ve pandeminin zayıflamasıyla coşacak turizm gibi meseleleri alt alta yazdığımızda bu açıklığı daha iyi görüyoruz. Hadi madenden başlayayım. Yozgat ve civarında uranyum çıkacağını pek düşünmüyordum yakın zamana kadar. Fakat geçtiğimiz hafta Birgün Gazetesi'nde okuduğum ve "Türkiye kesinlikle uranyum çıkarmamalı, çevre katliamı olur bu" minvalindeki bir yazı bu konudaki fikrimi esastan değiştirdi. Yozgat ve civarında uranyum var, hem de oldukça yüklü bir rezerv var. Oltu, Ağrı Diyadin ve başka yerlerdeki altın rezervleri de az değil. Doğalgazda da durum şahane malum... Karadeniz gazı çok kısa süre sonra dolaşıma girecek ve ekonomiye katkısı muazzam olacak. İBB'nin yerli seçenekler dururken Macar İkarus firmasından otobüs alması ile gündeme geldi de oradan öğrendim. Otokar, Temsa ve Karsan gibi otobüs firmaları tüm dünyaya cayır cayır otobüs satıyorlar mesela. Son olarak Karsan hem sürücüsüz elektrikli otobüs modelini tanıtmış hem de Romanya'ya 35 milyon Euroluk otobüs satmış. Temsa da Çekya, İsveç ve Romanya'ya satış yapmış. Bütün bunların ve benzeri gelişmelerin Türkiye'nin önünü açacağından hiç şüphem yok. Ancak, net şekilde ifade etmem gerekir ki "geçim derdi" bütün bunların önüne, hatta tam önüne geçmiş durumda Türkiye'de. Hatırlayanlarınız olacaktır. Döviz krizinde bazı ürünlerin değil zamlanması, fiyatları bile oluşmadı. Esnaf, malını satmaktan yana olmadı çünkü. Döviz yüzde 30 aşağı gelmesine rağmen o krizde oluşan fiyatlar yerli yerinde duruyor. Aksi yönde bir hareketlilik görmüş değiliz. Diğer yandan, yüksek döviz kuruyla ihracata yönelen üretici, iç piyasaya mal tedariki konusunda ya gönülsüz davranıyor ya da çok yüksek fiyatlar öne sürüyor. Bu da iç piyasaya mal tedariki işini o ya da bu oranda ya sekteye uğratıyor ya da olmayacak fiyatlarla karşılaşıyorsunuz. Bu işin iç piyasaya bakan bir cephesi. Öteki cephe ise doğrudan "geçim derdi" içerisindeki halkın iliklerinde hissettiği pahalılık. Hep söyledim, yine söyleyeceğim. Gereğinden fazla desteklenmiş, gereğinden fazla şımartıldığını düşündüğüm ve benim de bir mensubu olduğum orta sınıfın "öldük bittik" kampanyalarına dün itibar etmediğim gibi bugün de itibar etmiyorum. "Vaatlerle kuşatılmış orta sınıf masalı" dünyanın her yerinde bitiyor, Türkiye'de de bitecek o ya da bu şekilde. Orta sınıf, gerçekten orta sınıf olduğunu hatırlayıp kabullenene kadar da sürecek bu bitiş. Çünkü "vaatlerle kuşatılmış orta sınıf masalı" sürdürülebilir değil. Bunu dediğimde doğrudan iktidarı savunduğumun düşünüleceğini bilsem de diyeceğim: "Orta sınıf dolce vitanın bittiğini