Bize ne kaldı size ne kaldı

Bir "kıldan ince kılıçtan keskin" gece idi. Mahşer yerine dönmüştü ortalık. Orada bize, bin yıldır burada yaşayıp bin yıldır burada ölen bize "memleketin namusunu korumak" kaldı. Şu uzun sayılabilecek ömrüm boyunca bana düşen daha önemli bir vazife yoktu. Bundan sonrasında da olur mu bilmem.Göğsümüzün önde, başımızın dik, ellerimizin havada olduğu o kıldan ince kılıçtan keskin gecede bize cesaret kaldı. "Bir adım geriye gitmeyen" cesaret. Yürüyerek ölüme giden cesaret. Memleketi kurtarmak için aceleyle çıkılan sokakların ve "ölürsek kefenimiz üzerimizde olsun" diye düşünüldüğü için sandıktan çıkarılan ihramların cesareti. Memleket için gözünü kırpmadan ölebilmenin cesareti.Zaten bize ait olan göğün zaten bize ait olduğunun bir kez daha anlaşılmış olması kaldı bize. Okunan salalar da bunun böyle olduğunun bir teminatı olarak asıldı göğe. Bir ziynet gibi aydınlattılar gecenin karanlığını. Her an anlamını yeniden buldu yaşamak ve her an dünyanın en anlamlı meselesi haline geldi ölebilmek. Ve yaşamakla ölebilmek arasındaki farksızlığın farkını "Essalatu vessalamu aleyke ya Resulullah" ünlemesi belirledi sadece.Şehitlerimiz kaldı bize. Bize, o kimsenin kimseye faydasının dokunmayacağı günde "bunlar da orada, bizimleydi. Biz şehit olduk, bunlara nasip olmadı" diyerek şahitlik edeceklerini umduğumuz pırıl pırıl, kanları karanlığı aydınlığa çeviren şehitlerimiz kaldı. Doğrulup koşarken de vurulup düşerken de bizim en iyilerimiz onlardı. Önden gidenlerimizdi onlar. Soluk soluğa koşan atları kıvılcımlar çıkarırken düşmana hücum eden süvarilerimizdi. Cesaretlerinin zekatını verseler dünyanın bin yıl daha cesarete ihtiyacı olmazdı. Hayır, yanlış söyledim. Onlar verdiler zekatlarını. Dünya elinin tersiyle itti her zamanki gibi.Memleket kaldı bize. Zaten bizimdi ve bize kaldı yine. İzzet ve şeref kaldı. İzzetin ve şerefin kimden geldiğini bildik çünkü. Korkuyu üzerimizden kaldıranın kim olduğunu bildik. Korkusuzluğun nelere kadir olduğunu bildik. Allah'ın üzerimizdeki nimetine dokunmanın ne büyük bir sarhoşluk vesilesi olduğunu görmek kaldı bize. Dünyanın en güzel sarhoşları olarak sabahlamanın güzelliği kaldı bize. "Allahuekber velillahilhamd" kaldı.Size ne kaldığına gelince.Bize kıldan ince kılıçtan keskin gelen gece size bir cehennem çukuru olarak kaldı. O geceden beri ancak lağım farelerinin, bağırsak kurtlarının yaşayabileceği bir hayat kaldı size. Kaçıp saklandığınız deliklerde göğümüzü, bizim o güzel, berrak, masmavi göğümüzü bir kez olsun göremeden geberip gitmek kaldı size.Bize izzet kaldı, size zillet. Ve sizi çıplak ellerimizle, sokaklarda sürükleye sürükleye, kafanızı taşlara vura vura öldürmediysek bu ancak bizim izzetimiz ileydi. O leş canlarınız, o cehennem çukurlarını dolduracak bedenleriniz bizim izzetimiz ile kaldı geriye.Bize izzet kaldı, size zillet. Siz bir Ömer'imizi şehit ettiniz, yüz bin Ömer Halis doğdu altı yılda.Korku kaldı size. Çalınan her kapıda, çıkan her seste "bu sefer geldiler mi" diye altınıza ettiğiniz o korku kaldı. Korkun zaten. Çünkü her gün birinizi, bir gün hepinizi. Çünkü hem ölünüzü hem dirinizi. Biz bir kişi kalsak bile böyle olacak bu. Saklandığınız delikte çalınan her kapıda aklınıza gelsin bu: Hem ölünüzü