Hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi

Atatürk'ün Entelektüel Biyografisi'nde Şükrü Hanioğlu Hoca, bir çelişkiye dikkat çekiyor. Görünürdeki bir çelişkiye Bir ideoloji, bir tavır, bir inanç, devlet eliyle insanların boğazından aşağı zorlandığında ters tepiyor. İnsanlar zorla kabul ettirilmek istenen o şeye yaklaşmak şöyle dursun, ondan uzaklaşıyor, başkaldırıyor.

"İlk bakışta bir çelişki gibi gözükmekle birlikte, Mustafa Kemal'in eğitimi sırasında Harbiye, kâğıt üzerinde rejim ideolojisi ve merkezinde 'velini'met-i bî-minnetimiz' sıfatıyla atıfta bulunulan sultana sadakatin yer aldığı yeni patrimonyalizmi telkine çalışan, buna karşılık, gerçek hayatta bunlara yönelik tepkileri artıran bir kurumdur.

"II. Abdülhamid rejimi, bireyleri yaşamları süresince koyduğu değerler çerçevesinde toplumsallaştırmak istemiş, ancak bu alanda sergilenen çabanın yoğunluğu ve tekrara dayanması, bilhassa eğitimli kesimde bıkkınlık yaratmış ve aşılanmaya çalışılan erdemlere yönelik tepkiler doğurmuştur. Mustafa Kemal'in imparatorlukta yayımlanan kimya kitaplarının başında bile sultana yönelik methiyeler bulunmasından yakınması, böylesi tavırların şekillenişinin çarpıcı örneklerinden biridir." (Sayfa 114)

ÖNLEM: DİNDAR NESİLLER

Abdülhamit döneminde Harbiye ve Tıbbiye ülkenin iki gözbebeğidir. Hanioğlu'nun "patrimonyal" dediği sultana dayalı değerleri sistemini benimsemesi de en şiddetli arzu edilen yerler de bu iki kurumdur.

Padişahçılık ve Osmanlıcılık propagandası en yoğun bu okullarda yapılır. Dolayısıyla en büyük reaksiyonların doğduğu yerler de buralardır Hanioğlu Tıbbiye'nin maddeciliğe, Harbiye'nin Türkçülüğe meylettiğini yazıyor.

Saray tedbir düşünüyor ve çare olarak dindar nesiller yetiştirmeye karar veriyor:

"Sultanın, askerî eğitimde 'talebenin 'akâ'id-i diniyesinin tarsîn' edilmesi sağlamlaştırılması yolundaki iradeleri uygulamada netice vermemiştir. Mustafa Kemal'in kurmay eğitimine geçtiği dönemde bu alanda yeni bir adım atılarak Harbiye birinci ve ikinci sınıflar ders müfredatına 'Akâ'id-i Diniye' dersleri eklenmiştir. Fakat, bu çabalar da daha dindar ve rejimin 'İttihad-ı İslâm' siyasetlerini benimseyen subaylar yaratılması yolunda yetersiz kalmıştır."

TEPKİ ETKİYE EŞİT VE TERS YÖNDEDİR

Askerî darbe dönemlerinde ve özellikle 1980 darbecilerinin hâkimiyeti devam ederken bu defa aynı hata Atatürk'ü yüceltme şeklinde ortaya çıkmıştı. Her şeyi Atatürk vecizeleriyle açıklamaya ve çözmeye kalkılıyor, dayatma ve tekrara dayalı yoğun bir propaganda yürütülüyordu. Bu da aksi sonuç verip insanları Atatürk'ten uzaklaştırıyordu. Son yirmi yılda tam tersi meydana geldi; iktidarın Atatürk karşıtı olduğu algısı ve "Osmanlıcı", "şeriatçı" söylemler, bu defa halkın Atatürk'e ve Cumhuriyet değerlerine sarılmasına yol açtı. Millî bayramlarda ve 10 Kasım'da Anıtkabir ziyaretçi sayılarında kırılan rekorların sebebi iktidarın bu tutumudur.

Günümüzde de bir bakıma Siyasi Ümmetçiliğe tepki diye konumlandırabileceğimiz Deizm akımının, Siyasi Ümmetçi propagandanın en yoğun uygulandığı noktalarda baş göstermesi, aynı mekanizmaya işaret etmez mi