Öğrenmenin yaşı yok!

Sevgili okurlarım hepimiz cuma akşamı bir mucizeye tanık olduk. Ve tüm dünyaya anlamlı bir gol attık. Huyum kurusun mucizenin tadını çıkarırken gene aklıma geçirdiğimiz yılın olumsuz gündemi geliyor. Ne yıldı ama! Binlerce kişinin öldüğü depremler, fütursuzca ilerleyen, artık zaferini her an yaptığı icraatlarla gösteren şeriat... Eyvah bir başlarsam duramam. İçinizden "Yani bir gün olsun mutlu olalım" diye geçirdiğinizi biliyorum. Eh ben de sadist değilim. Öyleyse kahvenizden bir yudum alın ve benimle birlikte ülkemizin sınırdaki kenti Kırklareli'ne gidelim.

Ülkenin her yerine gittiğimi sık sık söyleyen ben, ne yazık ki Bulgar sınırının 40 kilometre berisindeki bu kente ilk kez gittim. Kenti Atatürk 93 yıl önce ziyaret etmiş. Bu nedenle üç gün süren açık oturumlar yapılıyor ve kent çoluğuyla çocuğuyla bu üç günde Atatürk ve Cumhuriyetin değerlerini en yetkili kişilerden öğreniyor. Bu arada kent insanları Selanik'teki Atatürk evini kendi kentlerinde de yapmak istemişler. Ve eski bir bina restore edilerek Atatürk evi yapılmış. Selanik'teki Atatürk evi boşaltılıp içindeki objeler, kitaplar, belgeler ülkemize getirildiği için devlete başvurup bu obje ve belgeleri istemişler ama hâlâ verilmemiş.

Kırklareli'ne girer girmez dikkatimi ilk çeken şey, her dükkânda, kahvede, her mekânda, mutlaka bir Atatürk fotoğrafının olmasıydı. Bu öyle hoşuma gitti ki başladım dükkânlara, lokantalara girip çıkmaya, inatla bir Atatürk fotoğrafı arıyorum. Çoğunuz bilirsiniz Bulgaristan bağımsızlığını kazandıktan sonra Atatürk Bulgaristan'a Sofya ataşemiliteri olarak atanır. Gün olur Bulgarlar kendileri için özel bir günü kutlamaya karar verirler ve bütün ülkelerin elçilerini davet ederler. Atatürk hazırlıklıdır. İstanbul'dan bir yeniçeri kıyafeti getirtip onu giyer. Kılıcını da kuşağına takar. Davete de özellikle biraz geç gider ve salona o kıyafetlerle sakince giriverir. Tabii bütün gözler üstünde. Herkes şaşırır çünkü o zaman henüz Mustafa Kemal!

Neyse o fotoğrafı bulamadım. Az sonra iktisatçı yazar Dr. Serdar Şahinkaya ve bir Cumhuriyet aktivisti, tiyatro yönetmeni, yazar Haluk Işık'la bizi salonda bekleyenlerle erken Cumhuriyetin iktisat politikalarını ve Cumhuriyetin kadınlarını konuşacağız. Bu oturumda Kırklareli Belediye Başkanı Mehmet Kesimoğlu da bizimle olacaktı ama hepiniz biliyorsunuz bu aralar belediye başkanları sürekli Ankara'ya çağrılıyor, malum seçimler. "Sizler benim açığımı fazlasıyla doldurursunuz" diye selamını gönderdi.

Salona girer girmez ben yaşlarda, o andaki karışıklık nedeniyle adını defterime yazamadığım, beni bağışlasın bir beyefendi hemen yanıma geldi, "İki saattir sizi bekliyorum" dedi: "Bizim belediye çalışanları her gün 50 Cumhuriyet gazetesini belediyenin önüne bırakırlar ve biz müdavimler satır satır gazeteyi okuruz. Bu nedenle Cumhuriyet'ten kim gelse başımız üstünedir." Tabii ben biraz utandım çünkü adeta yazılarımı ezbere biliyordu. Bu arada dışarı çıkıp son kez sarma sigaramı içerken orta yaşlı bir kadın arkadaş elinde küçük bir paketle beni bekliyordu. Sigarayı aceleyle söndürüp kadın arkadaşa, "Buyurun" dedim. O elindeki paketi uzattı ve paketin içinde kendi yaptığı kolyeler, broşlar vardı. "Biliyorum, takı takmayı çok seviyorsunuz." Ben iyice utandım.

Neyse oturum başladı. Dr. Serdar Şahinkaya internet üzerinden Ankara'dan bağlanıyor. İyi ki davet edilmişim iyi ki Serdar Hoca Cumhuriyetin erken dönem iktisat politikaları üstüne değerli çalışmalar yapmış. Hayran hayran dinliyorum. İzmir İktisat Kongresi'nde ülkenin her yerinden gelen 1135 delege günlerce ülkenin nasıl bir yöntemle kalkınacağını konuşmuşlar. 1135 delege arasında işçiler, köylüler, kalkınmaya yürekten bağlı iş insanları ve kadın işçiler var.