Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından Selim İleri'yi bu yılın başında, 8 Ocak tarihinde kaybetmiştik.
Usta yazarın vefatından önce yayınevine teslim ettiği son kitabı 'Sen Diye Biri' bugün okurla buluştu. Sinemamızın büyük aktörlerinden Cüneyt Arkın'la uzun yıllara dayanan anılarını, bir dargın bir barışık geçen dostluklarını anlatıyor kitabında.
1971 yılında Atıf Yılmaz'ın çektiği Günahsızlar filminin setinde tanışıyor ikili. Cüneyt Arkın jönlüğünü kanıtlamış ünlü bir oyuncu, Selim İleri ise hayallerinin peşinde yeni yeni tanınan genç bir öykücü. Parlayan iki yıldızın giderek birbirlerine yakınlaşmaları, bu yakınlaşmaya harç olan edebiyat, sinema, İstanbul mekânları.
Kısa sürede çok yakın bir arkadaşlığa dönüşen ilişkileri Selim İleri'nin Cüneyt Arkın ve sinema hevesiyle Eskişehir'den İstanbul'a gelip Yeşilçam'da tutunmaya çalışan yeğeni Nurettin Erişen hakkında yazdığı incitici bir yazıyla bıçak gibi kesilir. Selim İleri'nin keşke yazmasaydım dediği ve hayatı boyunca pişmanlık duyacağı bu yazının küslüğü tam 50 yıl sürer.
2017 yılında Selim İleri'nin yüksek tansiyona bağlı olarak kısmi felç geçirdiğini ve hastanede yattığını öğrenen ünlü aktör katıldığı bir televizyon programında eski arkadaşına ulaşmak istediğini ama ulaşamadığını söylemesiyle telefonla da olsa yeniden konuşmaya başlarlar. Sık sık eski günler anılır, edebiyattan, hayattan, sinemadan konuşurlar. Bunlar bir tür veda konuşmalarıdır aslında. 28 Haziran 2022'de televizyon ekranından geçen bir alt yazıdan Cüneyt Arkın'ın vefat haberini alır Selim İleri.
"Öleceğini pek düşünmemiştim. Hele yeniden konuşmaya başladıktan sonra… Sonra akşam haberlerinde birçok kanalda birinci haberdi: Cüneyt Arkın… Öyle baktım, donuk, kaskatı. Yarın sökün edecekti anılar" diye oturur yazı masasına.
Cüneyt Arkın'a veda etmek için yazmaya başladığı, roman değil de sayıklamalar diye nitelendirdiği 'Sen Diye Biri' kendisinin de veda kitabı oldu aslında. Selim İleri okurlarına veda ederken son bir kez daha hatırlıyor/hatırlatıyor insanlarını.
MERMERDEN YAPILMIŞ BİR HEYKEL GİBİ
Selim İleri, Cüneyt Arkın'la ilk kez Atıf Yılmaz'ın evinde tanıştıklarını söylüyor. İlk izlenimi onun görkemli bir mitologya kişisine, Pontus mermerinden yapılma bir heykele benzediği:
"Günahsızlar adlı bir film çekilecek. Başrollerde Cüneyt Arkın, Sevda Ferdağ, Arzu Okay, Tuncer Necmioğlu, Şükriye Atav, bir çocuk oyuncu. Cüneyt'i tanımıyordun. Bir akşamüstü Gayrettepe'deki çatı katına geliyor. Setten, çekimden geliyormuş. Bir saat kadar boş vakti var, apar topar sete geri dönecek. Yeni filmi Atıf Bey anlatacak. Bir kadeh bir şey içiliyor; Günahsızlar'ın çekim günleri, mekânlar, Sevda oynayacak. Cüneyt gülümseyerek, hep gülümseyerek dinliyor. Atıf Ağbi 'Senaryoyu Selim yazdı' diyor, 'Selim İleri.' Gülümsüyorsun. Beni tanıyıp tanımadığını anlayamıyorum. İlk izlenim: Alabildiğine alçakgönüllü, görkemli bir mitologya kişisi Pontus mermerinden. Mitologya kişisine mavi keten bir takım giydirmişler, beyaz gömlek. Herkes heykele bakıyor."
CÜNEYT DEĞİL TAŞKAFA NURİ
Bütün şöhretine rağmen çekingenliğini üzerinden atamadığını kendisine Cüneyt Arkın'ın "Çekingenlik bende hep sürdü" dediğini anlatıyor Selim İleri. Bir dönem çok içki içmesini, sete sarhoş gelmesini bu özelliğine bağlıyor. Araları açıldıktan sonra yazdığı Saz Caz Düğün Varyete kitabındaki alkolik operacı tipini de Cüneyt Arkın'dan esinle yarattığını üzülerek anlatıyor:
"Saz Caz Düğün Varyete: Yazdıklarına şimdi git üzül. Acaba okudu mu Okusaydı da televizyonda söylediklerini yine söyler miydi Söylerdi... Her defasında hoş gören, vazgeçmeyen, bağışlayan o oldu. Yeşil içki şişesiyle onun başına vurunca yalnızca kırgın, darılmış bakmıştı sana, bunu niye yaptın gibisinden; o da birkaç an, kıp kısa bir an, acıyla gülümsemişti. Sen hâlâ şişeyi tutuyordun. Sana bakmış bakmış, gülümsemiş, 'Cüneyt değil, Fahrettin değil, Taş kafa Nuri!..' demişti. 'Taş kafa Nuri!'. 'Taşkafa Nuri'yle yetinmemiş, 'Herkes bilir Edip Cansever'in şiirini' diye eklemişti. Hâlâ yankıyor o gece, hâlâ gülümsüyordun. Pişman, utançlı, kaçıp gitmek isteyen bendim. Suskunluğum, tutukluğum karşısında sevecen gülümsüyordun.
Haberin DevamıVe başka gece: Camdan, balkon kapısı, şangır şungur dışarı çıkışımız, yüzümüzde derin kesikler; ertesi sabah sen kamera karşısında, Günahsızlar'ın çekimi ve her şeye rağmen çok mutlu sırdaşlardık. 'Yüzün Kızılırmak!' demiştim. Gülüyorduk. (Gözyaşlarıma aldırmıyorum. Şimdi yine gülüyoruz o dinmeyen geçmiş zamanın anısında.) 'Yüzün Kızılırmak!' 'Seninki sanki Yeşilırmak