Utangaç muhafazakârlar

Literatürde böyle bir kavram var. Siyasi tercihlerini ifade etmekten çekinen bir kesimi anlatıyor. Bunlar nedense muhafazakâr partilerin seçmenleri oluyor genellikle. Türkiye'deki seçim sonuçlarını açıklamak için de öteden beri referans verilen bir kavram bu. Ancak bilimsel araştırmalara konu olup literatüre girmesi İngiltere'de 1992'deki parlamento seçiminde yaşanan sürprizin doğurduğu ilginin sonucu. Adada üç dönemdir iktidarda bulunan Muhafazakar Parti'nin -anketlere göre kaybedeceği kesin gibi görülmesine rağmen- dördüncü defa seçim kazanmasının sırrını araştırmış sosyal bilimciler.

Buldukları açıklama muhafazakar seçmenin dışarıda başka sandıkta başka türlü tavır göstermesi Çok ciddi ekonomik sıkıntıların yaşandığı, yoksulluğun ve işsizliğin arttığı bir iktidar döneminin ardından seçime gidilirken Muhafazakar Parti'nin bazı taraftarları kişisel tercihlerini söylemeye çekinmişler ama sandığa gittiklerinde bildiklerini okumuşlardır.

Etraftaki herkes iktidar partisini -çoğu haklı gerekçelerle- kıyasıya eleştirirken partilerini alenen savunmaya hatta kendince birtakım gerekçelerle ne olursa olsun oy vermeye devam edeceğini söylemeye utanan bir kitle var. İngiltere'de bu toplumsal olgunun 1992 seçimi sonrasında farkına varılmış ama sonra dönüp geriye doğru baktıklarında bu derecede olmasa bile önceki seçimlerde de benzer durumların yaşandığını görmüşler.

Yakın zamanda ise ABD'de Trump'ın kazandığı başkanlık seçiminde aynı konu gündeme geldi. Anketlerde geride görünen Cumhuriyetçi aday seçim günü galibiyet elde etti. Demek ki seçmenin bir bölümü Trump'a oy vereceğini söylemeye utanmıştı. Çünkü medyadaki ağırlıklı yaklaşım Trump gibi birinin ABD Başkanı olmasının ülke için felaket kaynağı olacağı şeklindeydi. Böyle bir adayı desteklemek ve seçilmesini savunmak toplum içinde tercih edilir bir pozisyon olarak görünmüyordu. Onun için de Trump'a oy verecek olanların bir bölümü bu niyetlerini seçimden önce dile getirememişlerdi.

Amerika'da aslında bu davranış modeli çok daha önce başka bir düzlemde gözlemlenmiş. 1982'deki California Valilik Seçimini seçim öncesi anketlerin tümünde siyahi aday Tom Bradley önde çıkıyormuş. Ama siyahi aday seçimi çok sürpriz bir şekilde kaybetmiş. Bunun üzerine "Nasıl oluyor bu iş" diye araştırmalar başlamış. Çünkü ABD'de anket şirketleri seçmeni yönlendirmek, algı oluşturmak için tahmin sonucu açıklamazlar. Bunu yaparlarsa güvenirliklerini kaybedeceklerini, bir daha bu sektörde iş yapamayacaklarını bilirler. Dolayısıyla "anketlerin manipülasyonu" diye değerlendirmemiş hiç kimse ortaya çıkan sonucu. Anket şirketlerini yanıltan toplumsal olgunun ne olabileceği üzerine kafa yormuş ilgili bilim dallarının mensupları.

Vardıkları sonuç, yine "utangaçlıkla ilgili" bir durum. Ortalıkta bir Bradley rüzgarı eserken, siyahi adaya oy vermeyeceğini söylerse ırkçı olarak görülebileceği endişesine kapılmış bir kısım seçmen. Sorduklarında Bradley'e oy vereceğini söylemiş. Ama sandığa gittiğinde gönlündeki adaya basmış mührü.

Bu mesele Refah Partisi'nin 1990'lardaki yükselişinden bu yana bizim de gündemimizde.1994'te Tayyip Erdoğan'ın İstanbul Belediye Başkanlığını kazanması, 1995'te Refah Parti'nin birinci parti olarak çıkması anketlerde görünmediği için çoğu kişiye sürpriz duygusu yaşatmıştı. O dönemde ve bu dönemde -birkaç ciddi kuruluşu saymazsak- kamuoyu anketlerinin çoğunlukla algı manipülasyonu aracı olarak kullanıldığı ve medyanın objektif haberciliğe pek eğilimli olmadığı bilindiğinden ortaya çıkan çelişkili tablo sürpriz değil aslında. Ancak sosyal psikoloji araştırmalarının Batı ülkelerindeki seçim sürprizlerini açıklamak üzere ortaya koyduğu tespit ve bulguların bizim toplumumuzda da geçerli olduğu muhakkak.