Seçim kazanmanın yolu bu değil
Ekrem İmamoğlu'nun üniversite diplomasının hem asıl hem de usul bakımından kabul edilemez bir idari kararla apar topar iptal edilmesinin ardından tüm Türkiye'yi şoke eden gözaltı hamlesi her bakımdan endişe verici. Toplumdaki hukuk duygusunu da yargıya güveni de derinden sarsan son derece talihsiz ve vahim bir müdahale bu.
Ancak ana muhalefet partisinin cumhurbaşkanı adayı durumundaki İBB Başkanına yönelik malum yargı süreci ve diğer olağandışılıklar tabiatıyla cumhurbaşkanlığı seçimiyle doğrudan ilişkili bir konu. Bunu göz önünde tutmak ve gelecek projeksiyonlarını bu perspektiften kurgulamak durumundayız.
Aslına bakarsanız, Türkiye'de cumhurbaşkanlığı seçimleri daima siyasi kriz süreçleri olmuştur. Atatürk'ün yerine İnönü'nün seçilmesinden başlayarak bu makamda kimin oturacağı meselesi hep kavga konusu olmuştur. Bu ülkede cumhurbaşkanlığı seçimleri hiçbir zaman olağan şartlarda gerçekleşmemiştir. Hiçbir seçim kavgasız gürültüsüz geçmemiştir. (Söz konusu kriz süreçleriyle ilgili olarak Prof. Hikmet Özdemir'in "Atatürk'ten Günümüze Cumhurbaşkanı Seçimleri" başlıklı eserinde ayrıntılı bilgi ve belge bulunabilir.)
Cumhurbaşkanlığı makamı -belli dönemlerde sembolik bir değer de taşısa- devlet hiyerarşisinde son basamak, siyaset piramidinin zirvesi olarak her siyasetçi için daima "kızıl elma" anlamına geldi. Bugün ise cumhurbaşkanlığı makamı, bırakın sembolik olmayı, bütün iktidarın temerküz ettiği en güçlü pozisyon.
Dolayısıyla tarihi boyunca hep kavga konusu olmuş, uğrunda canlar yakılmış, hiç kimseyle paylaşılmak istenmemiş bir makamın önemi eskisinden kat kat daha fazla. Bu bakımdan, daha önce olmaz denilen şeylerin olma ihtimali de artık daha fazla.
Peki, son genel seçimin üzerinden henüz iki yıl geçtiği halde niçin daha şimdiden harıl harıl seçim konuşuyoruz Atmosfer niye seçim atmosferi
Anketlere göre vatandaşların yüzde 60'ı sandığın hemen kurulmasını istiyor. Bu olağandışı bir durum. Siyasetçi her zaman erken seçim isteyebilir ama vatandaşın erken seçim talebi normal değil. İşinde gücünde, ekmeğinin peşinde olan ahali ikide bir sandık başına gitmekten hoşlanmaz çünkü.
Peki, erken seçim talebindeki yükselişin sebebi ne Ekonomi mi Evet, seçimden önce verilen sözlere rağmen, sorunların bir türlü düzelmemiş olması önemli bir sebep mutlaka. Düzelmeyi bırakın, yoksullaşmanın artarak sürmesi, seçim öncesi verilen sözlerin tutulmaması vatandaşta "Bir an önce gelsin artık şu sandık" duygusu uyandırmış görünüyor.
Gelgelelim ekonomi alanındaki sıkıntıların çözümü hususunda maalesef bir "başarı" elde edilemediği için başka alanlardaki birtakım "başarı"ların konuşulmasını istiyor hükümet. Söz gelimi Suriye'de yaşanan rejim değişikliği veya Türkiye'de başlatılan "İmralı süreci" gibi siyasi gelişmeleri kendi başarı hanesinde görmemizi istiyor.
Toplum genelinde bu konularda hükümete belirli bir desteğin olduğu söylenebilir gerçi ama vatandaşın gündelik hayatına dair hiçbir iyileşme olmamasının yüksek dozda bir bıkkınlık oluşturduğu ortada. Suriye gündeminin ekonomi gündemini unutturması fazlasıyla zorlaştı artık.
Ancak toplumun böyle erkenden bir seçim atmosferi içine sokulmasının en az ekonomideki sıkıntılar kadar önemli bir sebebi daha var. Bu sebep erkenden muhalefete yönelik hamlelere girişilerek gündemin aşırı bir tonda politize edilmesi.
Hükümet siyasi rakipleriyle uğraşmak yerine kendi işine gücüne yoğunlaşsa, vatandaşın "Bir an önce sandık gelsin" talebi bu derecede yüksek seviyelerde olmazdı büyük ihtimalle.
Muhalefet belediyelerinin "silkelenmesi", rakipler üzerinde yargı kıskacı oluşturulması, siyasi figürlere yönelik gözaltıların ve tutuklamaların sıradanlaşması, bir partinin genel başkanının hapse atılması vs gibi "seçmenin iktidar değiştirme yetkisini rehin alacak çapta" uygulamalar vatandaşta "Sorun bakalım, ben ne diyorum bu konuda" tepkisi uyandırmış görünüyor. Halihazırda Türkiye'de seçimle gelinen en önemli ikinci makamın sakini ve birinci makamın namzedi olan İmamoğlu'na yönelik süreç de bu psikolojiyi beslemeye devam edecektir.
Diğer yandan, kendisine yönelik eleştirileri derhal susturabilen, rakiplerini tasfiye edebilen ama çözmesi gereken sorunları çözemeyen, dahası son genel seçim öncesinde verdiği sözleri unutan bir iktidar görüyor karşısında vatandaş.